16.SOHBET: HADİS-İ ŞERİFLERE NAİL OLALIM

16.SOHBET: HADİS-İ ŞERİFLERE NAİL OLALIM

“Esselatü vesselâmü aleyke ya Resûlallah, 

Esselatü vesselâmü aleyke ya Habiballah,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Safiyallah,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Halilallah,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Hayra Halkillah,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Nûre Arşillah,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Seyyidel Evvelin vel Ahirin.”

 

Amenna ve Saddakna.

 

“Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Beyan,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Burak,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Seyfi,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibüt Taç. ”

 

Amenna ve Saddakna.

 

“Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Miğferi,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Makam-ı Mahmud,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Livaül Hamd,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Hücceti,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibüd Derecatir Refiati,”

 

Allah, hepinizden razı olsun.

 

“Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibüs Sultan,

Esselatü vesselâmü aleyke Ya Sahibüs Şefaât.”

 

Şefaati hepinizin üzerine olsun.

 

“Esselatü vesselâmü aleyke ya Sahibül Miraç,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Harisün Aleyküm,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Fasihül Lisan,

Esselatü vesselâmü aleyke ya İmamül Müttekiyn,

Esselatü vesselâmü aleyke ya Mahsusun Bişşerefi.”

 

Amenna ve Saddakna

 

“Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ alihî küllemahtelefel melevân ve teâkabel asarân ve kerrarel cediydân ves takbelel ferkadân ve belliğ ruhahû ve ervâha ehl-i beytihî minnet tehıyyete ves selâm verham ve bârik ve sellim aleyhi kesiyran kesiyra illâ yevmil haşri vel karâr.”

 

Selâm, Öğrensinler Sizden

Allah cümlemizi, evvelimizi, ahirimizi, zahirimizi, bütün Kelime-i Şahadet, Kelime-i Tevhid getiren, cümlesinin Şefaatine layık etsin. Âmin.

Bu ism-i şerifi, O, Rahmetellil Âlemin, kalbimize, aklımıza yazdırsın inşallah. Âmin.

Adımımızı atarken, O’nu salât-ı selâmla karşılayalım inşallah. En büyük salât-ı selâmı getirmiş. Hepsi büyüktür. Birbirimize selâm vermek var ya, getirmişler oraya koymuşlar. Esselâmun Aleykum ve Aleyna Aleykum Selâm,  Rahmetullahi, Berekâtuhu! Karşılama.

Çarşıda giderken, Medine’de dolaşırken, Yahudilere rast geliyor. Selâm veriyor. Yanında Hz. Ebubekir Sıddık, Hz. Ömer Faruk, işte vesaire, kim yanında bulunursa.

Allah Resûlü buyurmuş: “O Yahudiye selâm verin. Kim olursa olsun, tanısın, tanımasın, selâm verin. Öğrensinler sizden.”

Oradan, sabah evinden çıkarken, işine gücüne gidiyorsun, çoluk çocuğuna, ana babana, ailene, “Esselâmun Aleykum!” de, kapıdan çık.

“Bismillahirrahmanirrahim!” Sağ ayağınla, sağ kolunla çıkın kapıdan. Sağ ayağınla, sağ koluna. Sanki orada, bir tarifle, değnek elinize verirler. Akşama dek, akşama kadar, o değnekle beladan, kazadan, şundan, bundan sizi korurlar. Sağ ayağınla, sağ koluna, “Esselâmun Aleykum!” diye çıkarsın. Birbirini selâmlarsın. Akşam olunca eve dönerken, evde kimse olmasa bile, apıyı açarsın, anahtarla içeri, eve girersin. Kimse yok. “Esselâmun Aleykum!” Hem verin, hem alın. Deyin: “Esselâmun Aleykum!” deyin, içeri girin. “Aleykum Selâm.”

Evde kimse varsa, çocuk açar, hanım açar, baba açar, ana açar, hemen selâm verin. Selâm alınmazsa, bir aceleye gelirse, hemen selâmı geri alın. Selâmını geri al. Sokakta birisine selâm verirsin, şu an meşgul, farkında değil, selâmı almadığı için, selâm! Hem verin, hem alın.

Söyle! Evet Efendim…

“Muhterem kardeşlerim. Kabir ziyaretinde, malumâliniz, ayak tarafına varırken inşallah, mezara girerken, bir de yanından geçerken, üç defa ‘Esselâmun Aleykum.’”

Selâmun Aleykum! Ya ehl-i kubur! Mezarlığa girerken, hem yanından geçerken, yollarında, bir de kendi yakınımızın mezarına vardık, ayriyeten üç defa selâm vereceğiz.

“Esselâmun Aleykum ya Ehlel Kubur!” ve üç defa dedikten sonra ve ‘Aleykum Selâm ya Ehlel Dünya!’ Kendi selâmımızı, kendimiz alacağız, çünkü kabirdeki kimselerin, selâm alması mümkün değil. Malumunuz, onlar artık şeyden kesildi. Onların defteri kapandı.”

 

Onlar Sizden Daha İyi İşitir Ve Daha iyi Görür

Bir dakika! Bir hadis-i şerif var.

Allah’ının Resûlü hadis-i şerifinde: “Onlara, siz selâm verin.” diyor.

Bedir harbinde, Ebu Cehil de vardı. “Onlar sizden daha yakın, selâmını işitirler.” diyor. Ruhlar selâmını işitirler. Evet!..

Bedir muharebesinde, Ebu Cehil de içerisinde dâhil olmak üzere, kâfirlerde, ehl-i küfürden pek çok kimse, orada öldü. Boş çukura atıldılar. Efendimiz, bir kuyuya, Cenab-ı Risâlet Efendimiz, onların yanlarına vardı.

“Ey inanmayan, Kureyş’in inanmayanları!” dedi. Nasıl dedi? “Benim sözümün, tahakkuk ettiğini gördünüz mü?” dedi.

Hz. Ömer Efendimiz dedi ki: “Ya Resûlullah! Onlar sizin sözünüzü işitir mi?”

“Onlar sizden daha iyi işitir ve daha iyi görür.” dedi. Amenna ve Saddakna.

Ve hatta Ebu Cehil vefat etmeden beş, on sene evvel, İbni Mesut vardı. Sahabeden, ufak boylu. Allah, Şefaatine nail etsin. Yüce Peygamberimiz’in çok sevgisine mazhar olmuş bir sahabe. İbni Mesud’a dedi ki:

“Ya İbni Mesud! Bana düşman olan Ebu Cehil’in kellesini sen getireceksin.”

On, on beş sene evvel. Ve neticede, Bedir muharebesi.  Ebu Cehil de yaralı idi. İbni Mesud yaralılar arasında gezerken, Ebu Cehil’i gördü.

“Ey!” dedi. “Ebu Cehil! İman et.”

“Sen bırak imanı da.” dedi. “Hangi taraf galip?”

“Elhamdülillah, Müslüman tarafı galip!” deyince, “Bu beni öldürdü zaten.” dedi. “İman et!” dedi.

İman etmedi. Kellesini kesti. Ebu Cehil’in kafası da çok ağırmış. Sürükleyerek, Cenab-ı Risâlet Efendimizin huzuruna getirdi. Ve beş, on sene evvel söylemiş olduğu, mübarek Yüce Peygamberimizin, mübarek sözü tahakkuk etti.

Amenna ve Saddakna. Amenna ve Saddakna.

 

Lâyık Olalım

O ne demişse, öyle olur. Şefaatine, ismine, selâmına, salât-ı selâmı getirmesine, inşallah lâyık olalım. Âmin.

İş burada! Lâyık olalım. O’nu, Allah rızası için, çok sevelim. Çok sevelim! O’nu çok sevmekle, O’nun sevgisini kazanalım inşallah!

Çok sevmek için, O’nun bizzat buyurduğu, Allah emri, âyet ve hadis-i şeriflerine aşina olmamız lazım. Biraz biraz. Çok olursa iyi, çok! Ama biraz aşina olalım.

Öyle bir hal gelir ki Allah izniyle, ümmetinden çok kişiye olmuş, yani bıraktığı günden, bugüne kadar çok olmuş. O kadar olmuş ki, utanmışlar da Allah’ın Resulü’nün ism-i şerifini, ya salât-ı şerifini, hayâ etmişler. Getirmemişler ki karşında görünmesin.

Yani, mesela, Elhamdülillah birçokları, ben gördüm. Ya rüyada görürsünüz, o tatlı uykudan, o gaflet içindeyken, Allah Resûlü’nü görürsünüz. Çok oldu. Okuduğu salât-ı şerifi göremezsiniz. O, her an hazır. Her an hazır! Ruhaniyeti her an hazır. Salât-ı şeriflere devam edelim inşallah.

O Salât-ı Şerifi getir, almayan alsın. Orada elli tane var. Al gel onu.

Getirin, almayan alsın. Biraz onunla hasbihal olun inşallah. Hiç olmazsa, bir iki tane salât-ı şerife öğrenin. Yani ezberine alsın. Salât-ı şerifler hep büyüktür.

O gün, Hacı Efendi okudu. Gene okuyun. Salât-ı şerifler, almayan bir tane alsın. Alan, almayan.

Sen al, bir de oku. Baştan, ortadan, sonundan, bir tane oku.

Onu, çoluk çocuğa, ailene, anana babana, kardeşlerine. İsteyen olursa, hemen bastıralım verelim ve kendi bastırsın. Buradan, İstanbul’dan, İzmir’den.

Fakat hepinizden rica ediyorum. Birkaç tane ezberleyin. Sabah akşam, memleketimiz, milletimiz için okuyun.

“Efendim, ‘Aleyhüssalâtu vesselâm’ ismini duyunca, salâvat getirmeyen, en cimrisidir.”

Dinleyin. Hacı Efendi yine aynısını, yine okudu.  Şimdi yine oku.

“Adımı duyunca salâvat getirmeyen, insanların en acizidir.”

 

Ahmed, Mahmud, Muhammed

Birsinin çocuğunun ismi Muhammed’miş. Her zaman, evde Muhammed, dendiği vakit, bir salâvat-ı şerife getir. Allahümme salli alâ Muhammedin ve alâ alihi ve sellim! Çünkü borçlu olur. Sokakta tanımadığın biri, diğerini “Muhammed!” diye çağırıyor. Hemen salâvat-ı şerife getir. Sokakta giderken, bir ezan okunuyor. Mümkünse, işin acele değil. Bir kenara çekilin. Hem salâtu selâm getirin, hem Ezan-ı Muhammedî dinleyin. Sonuna kadar. Yani, Muhammed, Ahmed, Mahmud!

Bak, burada bir şey çıktı arkadaşlar. Şimdi bütün insanlar Müslüman. Şimdi bak, şöyle bir şey oluyor. Bunlar, üçü de Peygamber Efendimiz’in (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun) ismi. İki yüz kaç tane var. İki yüz bir. Ya, ya! Esmaül Nebevi’dir. Şimdi, Salât-ı Şerif’ten devam et. Bak, kaç tane isim geçti.

Üç isim, kalpten geliyor. Bunun farkına varın, iyi mi? Ahmed, Mahmud, Muhammed!  Bu Allah’ın bir lütfudur. Fakat bu ismi nerede işitirseniz, Muhammed ismini, hiç olmazsa Allahümme salli!.. 

Bir daha söyledik. Kureyşlilerin! Kureyş kabilesidir. Hepimizin dedesidir. İbrahim Aleyhisselâm. Böyle bir cemaatte, İsm-i Mübarek geçerken, “Ceddim İbrahim!” Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun): “Ceddim İbrahim!” Bizim de!..

Şimdi, Elhamdülillahi Rabbül Âlemin, Muhammed ismi geçerken, bir kıyam yapıyoruz. Yani içimizden de olsa, Allahümme salli...  Bunu diyelim inşallah. İyi mi?

Elhamdülillahi Rabbül Âlemin. Allahümme salli alâ Seyyidina Muhammed.

Allah sizden razı olsun. Nursunuz. Allah sizi nur etsin. Allah sizi nur etsin, hepinizi.

 

Hadis-i şerifler

“Cenab-ı Peygamber yine buyuruyor. Üzerime salâvat getirmeden dağılan bir topluluk, pişmanlık duyacaktır. Adımı duyunca salâvat getirmeyen, yüzükoyun sürünsün.”

Allah muhafaza!

“Üç kişi yüzümü göremeyeceklerdir. Ana babasına isyan eden, Sünnetimi terk eden, üzerime salâvat getirmeyen kimseler, Cemâlimi göremeyeceklerdir.

-Adımı işitip de salâvat getirmeyi unutanın sonu, mutsuz kimsedir.

-Üzerime salâvat getirmeyi unutan, cennetin yolunu da unutmuştur.

-Adımı duyup da salâvat getirmeyen, bana cefa etmiştir. Sıkıntı etmiştir.

-Bana en yakın olanlar, üzerime en çok salâvat getirenler olacaktır.”

 

Biraz devam edelim. Bak, hepiniz aldınız. Siz de başkasına verin. Evde çoluk çocuk var. Ana babalarısınız, söyleyin, bunu biraz ezberlesinler. Böylece devam edeceğiz.

Bunun üzerine, hadis-i şerifler basıyoruz. İnşallah hepinize vereceğim. Devam edin. Bunun üzerine hadis-i şerif. Hepinize vereceğim. Kırk hadis. Mealiyle beraber, malumunuzla beraber. Salât-ı Şeriften ezberleyin. Hadisi on, yirmi, otuz, kırk tane öğrenelim. İki bin hadisi öğrenen var. İki yüz bin hadisi öğrenen var. Ezberinde. İmam-ı Buhari Hazretleri! Üç yüz bin hadis ezberindeymiş. Üç yüz bin! Siz, hiç olmazsa üç tane ezberleyin yahu! Üç tane. Çünkü onları seviyoruz. O’nun yolundayız. O Peygamberin ümmetiyiz. Elhamdülillah!

“Bana salâvat getirin. Nerede olursanız olun, salâvatınız bana ulaşır.”

Amenna ve Saddakna.

“Üzerime salâvat getirirseniz, Allah da sizin üzerinize salâvat getirir.”

Amenna ve Saddakna.

“Allahu Teâla (CC) Hazretleri buyurdu: ‘Bir tane salâvat getirene, ben ve meleklerim, on defa salâvat getiririz.”

Elhamdülillah.

“Cuma günü ve geceleri, üzerime yüz defa salâvat getirenin, Allahu Teâla, otuzu dünyada, yetmişi ahirette olmak üzere, yüz hacetini, yüz dileğini kabul edecektir.”

“Dua ile semâ arasında bir engel vardır. Üzerime salâvat getirilince engel aşılır. Dua yerine ulaşır.”

“Sünnetimi ihya eden, üzerime salâvat getiren, darda kalanlara yardımda bulunanlar, kıyamet gününde arşın gölgesinde olacaklardır.”

“Sırat üzerinde kalmış, hurma yaprağı gibi tir tir titreyen bir adam gördüm. O anda üzerime getirdiği salâvat-ı şerife gelip o durumdan onu kurtarmıştır.”

Amenna ve Saddakna. 

Bir dakika. Her işimizde, bir müşkül, işimizde, getirirsek muvaffak oluruz inşallah.

“Dün gece acayip bir şey gördüm. Adamın biri Sırat üzerinde düşüp, kalkıyordu. O anda, üzerime getirdiği salâvat geldi. Elinden tuttuğu gibi, onu Sırat köprüsünden geçirdi.”

Amenna ve Saddakna

“Meclislerinizi salâvat ile süsleyiniz.”

“Kıyamet günü büyük ecir almak isteyen, Cuma günü üzerime salâvat getirsin. Cuma günü üzerime seksen salâvat getirenin, seksen senelik günahı affolunur.”

Elhamdülillah!

 

Salât-ı Şerif Olursunuz

Biraz gayret edelim, biraz. Bir de bakarsın ki… Ne olmuştu, biliyor musun? Ne olmuş? Biraz. Ha gayret! Biraz. Dayanacaksın. Bir de bakarsın ki salât-ı şerif oldunuz. Elhamdülilah! Siz başkasıyla konuşurken, salât-ı şerif devam ediyor. Yolda giderken, devam ediyor. Uyurken salât-ı şerif. Uyanırken salât-ı şerif. Devam ediyor. Salât-ı şerif olursunuz yahu! Yapmayın yahu!

Hacı Efendi şimdi okuyacak size. İmam-ı Azam, dua!

 “Üzerime salâvat getirilmeden yapılan hiçbir dua kabul olunmaz.”

Allah korusun! Cümlemizi. Duanın kabulü, salâvat-ı şerife ile. Burada bir yakınlık peyda edelim. Burada bir yakınlık. Şimdi yakın. Nerede getiriyoruz? Elhamdülillah, beş vakit namazda salâvat-ı şerife okuyoruz. O kadar gaflet içinde olsak bile, beş vakit namazda salâvatı getiriyoruz. Şükür Allah’a!

 Aman namazı bırakmayın. Aman namazı bırakmayın! Her gün.

“Bismillahirrahmanirrahim

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.

Alimül gaybü veş şehadeh

Huver Rahmanir Rahim.

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu

El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,

Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;

Sübhanallahi amma yüşrikun.

Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;

Yusebbihu lehu ma fissemâvati vel ard,

Ve Huvel Azizül Hakîm.

Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,

Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.

Sübhanel ebediyyül ebed

Sübhanel Vahidül Ahad

Sübhanel Ferdis Samed

Sübhane Râfi’issemâi bigayri amed

Sübhane men basadal arda alel mein cemed

Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded

Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad

Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled

Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled

ve lem yekün lehu küfüven Ahad

Sübhane men yerâni

ve yesmeu kelâmi

ve yagfiru mekâni ve yerzugni

ve lâ yensâni.

Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun

ve selâmün alel mürselin

vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”

 

Almayan alsın. Ezberleyelim. Bunu da ezberleyelim. Amenna ve Saddakna.

Okunuyor, işte aynısı okunuyor. Onun için okuttum ha! Sure-i Haşr. Sonu da bu kardeşler, Tespih-i İmam-ı Azam.

Allah rızası için, lillahil Fatiha!

 

Hepsi Bu Üzümden Yiyecek

Bir misal, şimdi söyleyeceğim. Hacı Efendi’nin evinde üzüm yiyelim. Bir salkım üzüm alsak ve “Aleykum Selâm, hoşgeldin.” Bir salkım yeter. Bir salkım üzüm olsa, yese, hepimizin gözü Hacı’da kalır. Birer tane de bize vermese, içimizden deriz ki:

“Yahu yazıklar olsun. Nasıl boğazından geçti? Yedi de bize vermedi.”

Fakat bu bir salkım üzüm, hepimizin elinde bir salkım olsa, Hacı Efendi’ye ihtiyacımız kalmaz. Değil mi?

Misal bu. Hepimiz öğrenelim yahu!

Ben, her vakit bunu dağıtırken, diyorum ki: “Siz, gelecek Cuma’ya gelirken; sizi kaldıracağım ayağa, soracağım.” Ama utanıyorum. Çünkü ezberlemedin. Kıyamıyorum size, çünkü mahcup olacaksınız. Ezberleyelim.

Gelecek bir Cuma, ezberinden söyleyelim inşallah. Bu kadar yahu! Bir yaprak! İnsan, iki gecede ezberler.

Allah’ın rahmeti, hidayeti, bereketi, Hz. Fahri Kâinat Efendimizin Şefaati, Cemâli, Kemâli, Rahmeti Rızası, Lütfu, hepimizin üzerine olsun.

 

Himmet

Birisi bir Efendiye gitmiş. Herkes gibi. “Himmet!” demiş. Gelen, giden, büyüğü de, küçüğü de, himmet! Demiş. “Yahu, Allah’ın Resûlü!” dedik de. Zaman böyle devam ettikçe, bir gün de Efendi demiş ki: “ Beni. “Az mı görüyorsunuz, çok mu görüyorsunuz? Himmetten başka bir şey bilmez misiniz yahu?” demiş. “Himmetten başka bir şey bilmez misiniz?”

Bildiğiniz, istediğiniz himmet. Çocuklar da bunu istiyor. Yüz kuruş, çukulata, bunu istiyor.

Allah’ın rahmetini isteyin! Rızasını isteyin, lütfunu isteyin, esmasını isteyin! Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’in evvelini, ahirini, zahirini, batınını, salât-ı selâmlarını isteyin! Bir şeyler öğrenin, isteyin yahu! Yahu, himmetten başka bir şey bilmez misiniz?

Yahu siz de biraz aklınızı açın. Yahu isteyin. Allah’tan ne isterseniz isteyin. Doksan dokuz esmayı hepinize dağıttım. Hepinize verdim. Bu esmalar diyor ki: “Şu, şunun için. Şu, şunun için, şunun için.”

 Yahu, hepsi bu üzümden yiyecek. Sırf bu yemesin. Yahu yapmayın!

Yahu, Habib-i Kibriya’nın hürmetine, rızası şerifi hürmetine, Allah, akl-ı selim, kalb-i selim, hepinize bahşetsin inşallah.

Biraz kendinizi tanıyalım. Bu âlem de. Gidip mahcup halde kabre varmayalım. Masivayla kabre varmayalım. Yapmayın! Habib-i Kibriya hürmetine, rıza-ı şerif hürmetine, Allah hepinize ihsan bahşetsin, inşallah.

 

Hz.Ömer ve Kabir Melekleri

Hz. Ömer Faruk, malumâlinizdir. Rivayette, sual melaikeleri gelmiş. Bu herkese gelir. Bu herkese gelir. Eğer âlim, eğer fâsık, eğer cahil, bu Allah’ın melekleri herkese gelir. Doğru mu, eğri mi? Kur’ân’da geçiyorsa, Allah’ının Resulü’nün ağzından ne ki çıkmışsa, doğrudur.

“Ya Ömer! Nereden, nereye geldin? Rabbin kim? Nebin kim?”

“Ya, işte biraz üzüldüm. İşte beni üzdüler. Cenazeden. İşte şu, bu, kulağım işitmiyor, biraz yanaşın.” demiş. “Biraz yanaşın.” demiş. Melekler yanaşırken, rivayet işte, rivayet o. Bize! Ömer’e değil, bize!

Kulağından tutmuş.

“Çok teşekkür ederim. Beni uyandırdınız.” demiş. “Sen kaç günlük mesafeden geldin? Şimdi bu suali soruyorsun bana.”

“İşte, bin günlük, yüz günlük mesafeden geldim. Ya Ömer!”

“Ben, şuradan şuraya geldim, şu mesafeden geldim. Nasıl unuturum? Hadi defolun gidin.”

Ya! Onları seviyoruz, onların yolundayız. Melaikeyi kirâmın. Bir şey hazırlayalım kabire. Kabirden sonra da. Hazırlık yapalım. Yani hepsini şuradan, buradan beklemeyin.

Bakıyorum hepinizin iki gözü, ağzı, burnu var. İki kulağı var. Hepimiz birbirimize benziyoruz, Elhamdülillah.  İlmi hepimiz alalım, birbirimizin ağzına bakmayalım yahu.

Kur’ân mı okuyacağız?

“Muhterem kardeşlerim. Efendimizin buyurduğundan sonra, şöyle bir şey olmuş, affınıza sığınırım. Hz. Ömer melekleri tutunca, böyle, “Sizden bir söz alacağım.” demiş. “Ümmet-i Muhammed’e şiddetli gelmeyeceğinize dair bana söz verin. Yoksa sizi bırakacağım, aksi halde bırakmam.” demiş. Güldü, dayanamadı. Hitabı İzzet gelmişti, Cenab-ı Hakk hitap etmişti. “Ya Ömer! Küreyi arz’da adaletinle meşhursun, toprağın altında bırak meleklerimi.” demiş. Melekleri öyle bırakmış. Allah Onun Şefaatine nasip etsin. Âmin.”

Amenna ve Saddakna. Şefaatine nail etsin. Âmin.

-(Haşr Suresi okunuyor.)

Amenna ve Saddakna

Âmin Allahümme, Âmin!

Buradan çıkan, Esma-i Şerifin yüzü hürmetine, Hz. Fahri Kâinat Efendimize getirdiği, salât-ı selâmın yüzü hürmetine, Hz. Âdem’den, Fahri Kâinat Efendimiz arasında, gelmiş geçmiş, Evliyayı Mürselin yüzü hürmetine, Evliyayı Kiram yüzü hürmetine, O’nların ruhu ervahına, Allah rızası için, lillahil Fatiha.

 

Kırk Fatiha-i Şerif

Dedi ki: “Namazda, işte her harekette, bir Fatiha-i Şerif oku.” Kırk Fatiha günde. Namazda çok iş var. Namazda, çok dikkatli kılalım. Hepinizden ricam inşallah, namazı çok dikkatli kılalım. Namazı akl-ı selim, kalb-i selimle kılalım inşallah. Vesveseyi, şeytanı, şöyle kapıdan defedelim. Ondan sonra, huzurla bir namaz kılalım. Bütün ibadet, taât, hali ahval, hepsi namazın içinde.

Dedi ki: “Namazda kırk Fatiha-i Şerif.” Çünkü, her rekâtta bir Fatiha-i Şerif okunur. Birisi de Konya’dan gelmişti. Bir Hacı Baba. Dedi ki: “Ben beş vakit namazda, kırk beş defa okuyorum. Acaba bir günahı var mı?”

“Nerede yahu?”

“Vakit namazında.” dedi. “Namazdan sonra lillahil Fatiha diyoruz ya? Yapıyoruz ya? Fatiha-i Şerifi okuyoruz. Ondan sonra Salâtı, Allahümme sâlli, barik okuyorum.” dedi.

Kırk beş defa, iyi mi? Okuyalım inşallah.

“Lillahil Fatiha!” dediği vakit, namazda olsun, bir yerde olsun, bir Fatiha-i Şerif okuyalım. Ondan sonra, Allahümme salli, Allahümme barik okuyup, kapatalım inşallah.

Salât-ı Selâmı, bir de işte, verdiği amelleri, biraz ezberleyin. Evde, anamıza, babamıza, çoluk çocuğumuza, komşumuza, arkadaşımıza. Biraz da onlara. Kulaklarına girsin.

Biz de kaynaktan içiyoruz. Kaynaktan alalım inşallah.

Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizden. Sağlık, selâmet daim etsin. Şefaatine müşerref etsin.

 

Eğer Hakikat Olsaydı, Canımı Verecektim

Gece gündüz, Şems’in derdinden uyuyamıyor. Dervişanları, okulu, her şeyi terk etmiş. Şems’in derdinde. Bir gün, yine böyle oturuyorlar. “Acaba Şems’i gören var mı, yok mu?” diye.

Kapıdan birisi geliyor. Bunun gibi…

“Selâmun Aleyküm.”

“Aleyna ve Aleyküm Selâm.”

Hazret-i Mevlâna karşılıyor.

“Şems’den haber mi getirdin?”

“Hazret, sana…” demiş. Herkes gözünü açıyor, bakıyor.

“Şam’daymış, yakında gelecekmiş. Bir hafta içinde buradaymış. Ben sıhhat haberini aldım.”

Mübarek hırkasını, cebinde de biraz, tespihi de, ne varsa onu. 

“Şuna. Şuna verin, giydirin.” demiş. Giydirmişler.

Elini cebine sokmuş ki: “Oh! Tamam, herşey tamam.”

Kapıdan, Allaha ısmarladık. Çıkarken:

“Allah, sizden razı olsun. Allah, Şems’i tez göstersin.” diye dua ediyor. Çıkıyor.

Arkasından diyorlar ki: “Bu yalancı. Mevlâna Hazretleri’ne geldi. Kandırdı bizim Efendi’yi. Hırkayı da aldı. Cebindeki parayı, tespihi de aldı.”

“Ben de sizden iyi biliyorum ki gelen yalancıdır. O tatlı bir söz söyledi. Şems geliyor, dedi. Eğer hakikat olsaydı, canımı verecektim. Gene de oluyor. Hoş görün.”

Birbirinizi…

Kalkın, Ya Allah! Birbirinizi hoş görün. Dertlerinizi alın.

Beraber...  Verelim, alalım. Allah için alışveriş yapalım.

Siz de öyle…

Allah’a emanet olun. Külliyata selâm. Gelene selâm. Gidene selâm.

Hadi bakalım. Salât-ı selâmlarla geldik, onunla gidelim inşallah.

Allahu Ekber, Allahu Ekber, lâ ilâhe illallahu, vallahu Ekber, Allahu Ekber, velillahilhamd!

Rahmetullahu! Berekâtuhu! Hu! Hu! Hu!

 

19 Nisan 1996, Cuma