38.SOHBET: KUR`ANI BAŞ TACI EDELİM
38.SOHBET: KUR`ANI BAŞ TACI EDELİM
Dua edin. Allah, güç kuvvet versin. Sizlerle beraber, gidelim gelelim yahu! Yattığımız yeter yahu! Hayatta, geniş ilim sahibi olmak, ilim sahibi olmak, maddi zenginlikle zengin olmak, helâlinden kazanmak, helâlinden yemek!.. Allah cümlemize nasip etsin. Allah cümlemize nasip etsin. Amin.
Gelin hadi, size hediye getirdim.
“Efendim. Geçenlerde göstermiştim, çoğalt demiştiniz. Çoğalttırdım.”
Aç, bir tane oku. Bakalım ne diyor? Ve Aleyküm Selâm.
Bir şey söylüyordum. Hepiniz hoş geldiniz, gelin.
Maneviyattan!.. Maneviyattan, ilimden, irfandan, Kur’ân’dan zengin olmak için; maddiyatı da helâlinden kazanmak, helâlinden yemek lâzım. Yine, zengin olmak için bir şey söylediler de aklıma geldi bu.
Emin
Ben yedi yaşındayken… Yedi ila sekiz yaşında, davara gidiyordum. Birisi köyden, evlenmiş çoluk çocuğu var. Mehmet isminde, rahmet olsun. Bizim davarı ona kattılar da, ormanda böyle gidiyoruz. Hayvanlar otluyor. Gidiyorlar. Biz de arka sıra, şöyle gidiyoruz. Demek ki kendi okuyormuş, dedi ki:
“Sana bir şey öğreteyim.”
“Söyle.” dedim. Ben arkasındayım.
“Bismillahirrahmanirrahim de!” dedi.
“Bismillahirrahmanirrahim.” dedim.
“Benim, şimdi sana söylediğimi okursan olur. Okumazsan olmaz.” dedi. Yani şöyle gidiyor, ben de arka sıra. “Lâ ilahe illallahu Melikul Hakkul Mubin,” aynı söylüyorum.” Hakkul Mubin.” Aynı söylüyorum. Aynı, o saat, dakika aklıma geliyor. “Muhammedün Resulüllahu Sadikul Va’dil Emin.” Ben de takip ediyorum. İki, üç defa tekrar etti. Ettikçe gidiyoruz. Şöyle yavaş yavaş. Ben de yavaş takip ediyorum arkasından. Ondan sonra; “Öğrendin mi biraz?” dedi.
“Öğrendim.” dedim.
“Oku bakalım.” Okudum. “Aferin.” dedi. “Aferin. Ölünceye kadar, bunu unutma. İyi mi?” Ben de, “Peki.” dedim. O gün akşama kadar okudum, devamlı. İyicene öğrenmişim yani. Demin sözü geçti de. Siz de! Bir bilen, bilmeyene. Bilmeyenler öğrensinler. Yani bilenler, bilmeyene öğretsinler. Çok iyidir. Yani o günden, bugüne kadar, muhakkak ki devam ediyorum. İnşallah açar, yani feyzi açar. İlmi celp eder. Helâl nasip, kısmetler ihsan eder. Faydalıdır.
Lâ ilahe illallahu Melikul Hakkul Mübin, Muhammedün Resulüllahu Sadikul Va’dil Emin. Herkes, O’na emin. Bin dört küsur senedir. Herkes O’na emin, Elhamdülillah.
Herkes O’na emin. Peygamber Efendimize; sekiz, on, on beş yaşındayken, o kadar çok Allah’ın Rahmeti üzerine yağmıştır ki, Sadık ismini, Emin ismini koymuşlardır. Muhammed-ül Emin. Yani, herkes O’na Emin’dir. Elhamdülillah! Biz de eminiz inşallah.
Allah cümlemizi Şefaati’ne nail etsin. Amin. Cemâliyle müşerref kılsın. Liva-ül Hamd çadırının altında... Etrafında sinekler gibi, bizi toplasın. Amin. Sinekler, pekmezi sever. Şekeri sever. Bir tabakta buldu mu birikirler oraya. Biz de oraya birikelim. İnşallah.
Haydi güle güle. Her Cuma gelin. Küçük yaman!.. Ona geçen Cuma dedim ki “Sen gelirken, üç, dört tane al gel.” dedim. Sonunda bulurum. Biz de sonunda bulalım inşallah. Bak, arıyordunuz, geldi. Siz ses çıkarmayınca, o geldi. Edebi ekmek gibi yemiş, bir hoca geldi.
Ne diyorum biliyor musun? Dedim ki: “İlim için… İlim, irfan için, zenginlik. İyi mi? Zengin olmak. Bir de dünya için, dünya zenginliği… Helâlinden kazanmak, helâlinden yemek içmek.”
Yedi yaşında bana söylediler. Lâ ilahe illallahu Melikül Hakkul Mubin, Muhammeden Resulullah Sadıkul Va’dil Emin. Bunu iki, üç defa söyledi. Dedim ki: “Kur’ân’ı okuyan birisi… Okuyun.” dedim. “Bir de ben dinleyeyim. Yanlışlığımı bileyim.” dedim. Kimse edeben sesini çıkaramadı. Sen geldin. Bunu söyle. Söyle, ağzından işitelim. Hem çayını iç, hem söyle. Bir de sen söyle; sen söyle.
“La ilahe illallah, huvel Hakkul Mubin, Muhammedun Resullullahul Sadıkul Va’dil Emin.”
Hüvel var. Bak, bak. Gördün mü? Ben ne dedim? La ilahe illallahu, dedim. Huvel lazım. Hem çayı için, hem biraz izah et. Hadi bakalım. Sonra dedim ki, on, on beş yaşındayken ismi, Muhammed-ül Emin koymuşlar. Herkes O’na Emin.
“Hatta Efendim, Hicret gecesinde inanmayanların da emaneti vardı. Yeddi emin diye. Mekke’nin yeddi eminiydi yani. Hz. Ali’ye tembih etti. Sabahleyin emanetleri sahibine ver diye. Öldürmeye kalktıkları gece bile, O’nda emanetleri vardı.”
Evet, öyle Emin.
Arkasına mümkünse, günde yüz defa okuyun. Ben öyle işittim. Günde yüz defa okuyun.
“Ve Kâbe’nin tamir olayında, gene O Hakem oldu Efendim.”
Evet Efendim. Her yerde, şimdi yine Hakim elhamdülillah. Şimdi yine hakim.
Lâ yugminune, mümin olamazlar hatta. Lâ Hakkumuke, Seni hakem tayin etmedikçe; aralarındaki bir meseleye, Seni Hakem tayin etmedikçe, Senin hükmünü kabul etmedikçe, onlar gerçek mümin olamazlar. Senin hükmüne kalplerinde, gönüllerinde, en küçük bir olumsuzluk gösterirlerse… Menfi bir şey, yine gerçek mümin olamazlar.
Bize de… Her şeyi severiz ama; ruhumuzu, canımızı; yani önce, kendimizi çok severiz. Ruhumuzu, canımızı, her şeyden fazla severiz. Biz de, canımızdan fazla sevmedikçe. Biz de aynı öyle… İnşallah ruhumuzdan, canımızdan fazla sevelim. İnşallah. Amin inşallah.
Sen bir şey getirmiştin, aç bakalım. Birisini oku. Evet, oku onu.
Bereket, Karınca Duası
Ha tamam. İstiyorlar yahu! Bereket duası. Bundan alın. Her biri, bir tane alsın.
Sen oku. Yanlış olmasın. Bu ayet değil, dua. Ama başına Besmeleyi Şerif konmuş. Peygamberimizin son duasıyla birlikte, otuz beş defa yazılmış. Besmeleyi Şerif var. Gene bereket için. Tamam. Evet…
“Bismillahirrahmanirrahim.”
“Allâhumme yâ Rabbi ve Cebrâîle ve Mikâîle ve İsrâfîle ve Azrâîle ve İbrâhîme ve İsmâile ve İshâka ve Yakûbe ve munzilel berekâti vet tevrâti, vez zebûri, vel incîli, vel furkâni, ve lâ havle ve lâ kuvvete, illâ billâhil Aliyyil Azîm. Lâ ilâhe illallâhul, melikul hakkul mubîn Muhammedun Resûlullâhi Sâdikul Va`dil Emîn. Yâ Rabbi, yâ Rabbi, yâ Hayyu, yâ Kayyûmu, yâ zel Celâli vel ikrâm. Es`eluke yâ Rabbel arşil Azîm. En yerzukanî rızkan helâlen, tayyiben, bi rahmetike yâ Erhamer Râhimîn.”
Bunu mümkünse çarşıda yapın. Evine, aşına… Çok güzel. Sadıkul Va’dil Emin. Elhamdülillah Ya Rabbi!.. Alın. Şunu mümkün mertebe, çerçeve yapın. Bismillahi Şerifi evinize asın.
Bunu da başkası getirdi. Oku.
“Allah’ım göğüslerimizde olanı gizlesek de açıklasak da bilirsin. Gökte ve yerdekileri de bilirsin. Her şeye Kadir’sin.”
Amenna ve Saddakna.
“Ey mülkün Maliki, Sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir, mülk ve saltanatı dilediğinden çeker alırsın. Dilediğini yüceltir, aziz edersin. Dilediğini alçaltır, zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet Senin elindedir. Sen her şeye Kadir’sin. Geceyi gündüz içine sokarsın. Gündüzü de gecenin içine sokarsın. Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü diriden çıkarırsın. Dilediğini hesapsızca rızıklandırırsın.
Allah’ım özü sözü doğru, sabreden, ev huzurunda duran, nimet ve imkanlarından başkalarını yararlandıran, seher vaktinde bağışlanmak için yalvaran kullarından eyle. Amin.”
Ayet meali bunlar. Allah Rıza-ı Şerif’i için, Habib-i Kibriya’nın hürmetine… yüzü hürmetine, Lillahil Fatiha!
Ashab-ı Kehf
“Sevgili kardeşlerim. Ashab-ı Kehf’i andık. Ashab-ı Kehf’i, mensup olduğu mağaranın yakınına gidenler görmüşler. Bir cami var. Onun hocası, Niyazi kardeşimiz; bu tecelliyata mazhar oldu. Biz de size anlatıyoruz. Bir gün Sela’dan sonra, bir kuvvet kendisini mağara tarafına çekiyor. Mağara tarafına yaklaşınca. Bakıyor ki Kur’ân-ı Kerim okunuyor. Efendi hayret ediyor ki, bu saatte kim okuyor? Biraz yaklaşıyor, bir hilal şeklinde, yediler, Ashab-ı Kehf dizilmişler. Kur’ân-ı Kerim okunuyor.”
Amenna ve Saddakna.
“Tabi hayret ediyor. Yaklaşıyor. Allah’a şükür ediyor. Yaklaşıyor, yaklaşıyor... “Gel.” diyorlar. “Hafız, sen de Kehf Suresi’ni oku.” diyorlar. “Oturdum. Gözyaşları içersinde, Kehf Suresi’ni okudum, dinlediler.” diyor. “Ondan sonra beraberce geldik. Sabah namazını kıldık. Kayboldular.” Yani, âlemi hakikate girdiği zaman; her zerre, her kul, Kur’ân’a dönecektir. Sonunda dönecektir. Bu beşeriyete bir ikazdır.”
Biz Hayy’ız! Ölmeyiz!
Biz bunu bir yazıda zikrettik. Her an hazırdır. Her an. Her an… Acabayı ortadan kaldırın. Acaba olmuş mu, olmamış mı? Yok, acaba koymayın. Olmuş, görmüş…
Şeyh Hamid-i Veli aklıma geldi. Somuncu Baba bu kelimeyi, Aksaray’da söylüyor. Evlatlarını böyle; cemaatı toplamış da Aksaray’dayken, bir zikir esnasında söylemiş. Aynı sözü söylemiş. “Biz Hayy’ız!” diyor. “Biz Hayy’ız, ölmeyiz! Zannetmeyin, o karanlık çukurunda, hiç yatmayız!”
Ya! Bunlar müjde hepimize yahu! Onları, ahkâmı buldu mu? Hayy Esması’yla Esma’landı mı? Onlar da bizim gibi ölüler, ama bizim gibi ölmezler. Bu fani vücud toprağın hakkıdır. Toprağa bırakırlar. İşte öyle, toplantılara devam ederler. Aynı aynı… Devam ederler. O çok hoşuma gidiyor.
Ayet Efendim! Onlar diridirler! Biz Hayy’ız! Ölme yok. Hamid-i Veli açıklamış. “Biz Hayy’ız! Ölmeyiz! Zannetmeyin o karanlık çukurunda, hiç yatmayız!”
İnşallah hepiniz! Hepiniz. Hepiniz…
Kur’ân-ı Başımıza Tac Edelim
Bunları herkeze verdiniz mi? Tamam. Onlar şimdi; Allah rızası için, maddi ve manevi, hâl ile, ahvâl ile, yemeyle içmeyle, yatmayla kalkmayla, hastasıyla, sıkıntısıyla… Her şeyle! Ancak, dilimizi, elimizi, gönlümüzü O’na açarız!
Bir müracaatlarınız var mı, bir hastanız var mı, bir aksilik var mı, bir çürük tarafı var mı? Çok eksiğimiz var. Çok eksik var… Nedir o eksiğimiz? Kur’ân-ı Azimüşşan’dan ayrıldık. Yahu yapmayın! Yahu gençler öğrenin! Bir ayda öğrenirsiniz inşallah. Hadis-i Şerif’ten, Hadis-i Nebi’den ayrıldık yahu!
O!.. Muhammed-ül Emin var ya! Elhamdülillah, hepimiz O’nun evladıyız. Ümmetiyiz. Onun yolundan, yavaş yavaş ayrılıyoruz yahu! Yapmayın yahu! Kur’ân’ı başımıza taç edelim. İçinden çıkan ayeti, gönlümüze nur edelim inşallah. İnşallah söz ile, sohbet ile, sokakta giderken bir arkadaşla, birisi ile konuşurken, kavga ederken; onu kendimize ahlâk olarak baş tacı edelim yahu! Ayrılmayalım yahu!..
Peygamber Efendimiz (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’den; evvela ve sonuna, buraya kadar, bütün insanlığı… İnkar edenler de bile, Kur’ân-ı Azimüşşan’ı almışlar, başına koymuşlar. Öpmüşler. “Okumuyoruz. Kabul etmiyoruz ama, doğru bir kitaptır.” diyorlar. Hiçbirisi ayrı demiyor. Düşman da olsa ayrı demiyor. Diyenler de, Allah onlara merhamet versin. Amin. Onları Allah ıslah ile affetsin. Ayrılmayalım. Devam edelim.
Şimdi burada; kırk, elli, yüz kişi varken, içimizden… Gençler, ihtiyarlar… On kişi ancak Kur’ân’ı okuyabilir. Çok ayıptır. Bu bize çok ayıptır. Öğrenelim yahu! Mahalle hocasına gidelim. Evin içinde bilene, hadi bana da öğretin diyelim. Utanmayalım bundan. Utanmayalım. Utanalım ki öğrenmedik. Öğrenmedik diye utanalım.
Kafam Yumuşaktır
O Muhtar-ı Kulûb var. Arkadaşları hep geçiyor sınıfı. O amme cüzüne geçiyor. İki senedir, amme cüzünden kalıyor.
“Oğlum! Baban ne iş yapar?”
“Babam çift sürer. İşte davar güder. Rençper.” diyor.
“Oğlum bak, geri kaldın. Seninle uğraşamam.” diyor. Bu çok güzel. “Git, babana hizmet et.” diyor.
“Peki.” diyor, elini öpüyor. Arkadaşlarla helâlleşiyor. Yola devam ediyor. Üç dört saat ayrılıyor. Bir dere kenarına geliyor. “Burada bir abdest alalım. Bir namaz kılayım. Bir nefes alalım.” diyor. Abdesti alıyor. Şöyle, kayadan su geliyor. Dere… Kaya... Ben onları çok gördüm. Memlekette… O yumuşak su, böyle yer yapmış kendine. O kayalarda! Ben çok gördüm. Aka aka, o çakıllar var ya? Oymuş! Aynı böyle, çok gördüm. Bakarken, su oradan akıyor. Namaza duruyor. O aklında ama. “Yahu, bir yumuşak su, kayadan kendine yer yapmış. Bu kafam da, daha ondan kalın mı? Acaba bu kayadan, daha mı sert?” Namazını kılıyor. Duasını yapıyor. Bir lokması var, yiyor. Kayaya, suya, iyice bakıyor. Böyle… Bakıyor.
Geri hocaya dönüyor. O gün dersi bitmiş. Sabah derse giriyor. Selâm ediyor arkadaşına. Hocanın elini öpüyor.
“Niye geldin oğlum İbrahim?”
“Efendi, vaziyet bundan, bundan ibarettir. Bana kızma. Beni kovma. Ben okuyacağım. Bundan sonra okuyacağım. Kafam, o kayadan da kalın değil. Kafam yumuşaktır.”
Hocanın çok hoşuna gidiyor. Gündüz dersi verdikten sonra, akşam yatsıdan sonra, bir eve gel. Ki onu yetiştirsin yani. Akşam yatsı vakti, onu evine alıyor. Yarım saat onunla meşgul oluyor. Allah razı olsun. Hepinizden Amin.
Bu kafa çok yumuşaktır yahu! Her şeyi alabilir. Bu kafa! Allah’ın izniyle, Habib-i Ekrem’in hürmetiyle, biraz çalışın. Allah’ın izniyle.
Kur’ân-ı Azimüşşan. Hepinizin malumudur. Biliyorsunuz. Vahiy nazil olduktan sonra, Allah’ın Resulü, gözümüzün nuru, vahiy okurken; “Yazın. Bunu yazın.” derdi. “Allah’ının Resulü, kafamıza yazarız. Unutmayız inşallah.” Öyle çok vardı. Binlerce vardı elhamdülillah. Şimdi de var. “Yine yazsanız, iyi olur.” Kağıt yok. Neyin üzerine yazacaklarsa?
Şimdi… Bir de o zamana bakın. Bir de bu zamana bakın. Kağıt yok ki yazsın. Hadi kağıt bulursak, kâlem yok. Şimdi hepinizin cebinde, çoluğunda, çocuğunda, kardeşlerinde, evinizin içi kağıtla, kâlemle dolu… Ne yapmak lazım? Bir el lazım! Bir el lazım… Haftadan, aydan, bir ders alması. Bir ehli kitap olması lazım. Ehli kitap.
Muhtar Nedir?
Miftâh-ul Kulûb’de aynı. Miftâh-ul Kulûb var. Mehmet Nurî Şemseddin Nakşibendî (K.S.) yazmış. Çok güzel bir kitaptır. Tarikat üzerine yazmış. Ehli sünnet vel cemaat yazmış Miftâh-ul Kulûb’u. Sizin misali. Almayan, ama kısa kısa. Bu kafamıza girsin yani.
Bir talebe, bavulun anahtarı kaybolmuş, bakıyor. Bir çilingir var yan tarafta.
“Amca Selâmun Aleyküm.”
“Aleykum Selâm evlat.”
Bir de elini öpüyor. “Bir muhtar.” diyor. “Bir muhtar yap.”
“Peki oğlum.” diyor.
“Ne vakit geleyim.”
“Yarın.” O da utanıyor, kimseye söylemiyor. Altmış yaşında, saç sakallı. “Muhtar nedir?” diye, kimseye sormuyor. Çocuk, üç gün gidip geliyor.
“Amca yahu!” diyor. “Bir anahtar işte. Mıhta yani.”
“Oğlum, otur hele. Otur, otur.” Oğlan oturuyor. Hemen yapıyor, ediyor. Açıyor. “Oldu mu oğlum?”
“Kaç paradır. Babam para… İşte sen, bana bir ilim öğrettin. Bir anahtarı öğrettin bana.” diyor. Elini yüzünü, öpüyor.
“Hadi, güle güle yavrum. Güle güle.” Akşam da, dükkanda ne varsa; parasını, halini ahvalini görüyor. Kapıyı kilitliyor. Akşamleyin geliyor, hanımla çoluk çocuğuna. Yiyor içiyor. “Hanım al. Bu kadar para. Yedi seneye kadar gelirsem, gelirim. Gene seninle, çocuklarla alâkadar olurum. Gelmezsem, dükkanı açarsın, satarsın. Çocuklarla yaparsın.”
“Sen deli mi oldun?”
“Hanım, ben çok deliyim. Deliyim ki şimdiye kadar Kur’ân’ı okuyamadım. Türkçe okuyamadım. Vaziyetim bundan, bundan ibarettir.” diyor. Sabahına razı oluyor. Allah’ın izniyle, bir senenin içinde, tam hafız oluyor, çıkıyor. Geliyor dükkanını açıyor. Keyfine bakıyor. Rahatına bakıyor.
Oldu mu? Misal bunlar. Bunları yazalım kafamıza. Vaktimizi boş geçirmeyelim. Bizim yatacağımız yer, çok geniş. Var orda. Öyle bir yatacağımız var ki!.. Allah bilir, bir daha ne vakit kalkacağız mezardan? Allah, ne ki beğenmişse, bize bildirmişse, onu isteyelim. Allah’ının Resulü hangi yoldan gitmişse, o yoldan devam edelim. Hepinizden ricam budur. Hadi. Bismillahirrahmanirrahim.
Oku, oku… Güzel bir Haşr oku.
Bismillahirrahmanirrahim
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.
Alimül gaybü veş şehadeh
Huver Rahmanir Rahim.
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu
El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,
Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;
Sübhanallahi amma yüşrikun.
Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;
Yusebbihu lehu ma fissemâvati vel ard,
Ve Huvel Azizül Hakîm.
Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,
Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.
Otuz beş defa yazılıdır. Otuz beş defa. Her gün okuyun. Mümkünse yüze çıkarın. Sırf Bismillahirrahmanirrahim. Yüze çıkarın. Yani zekâ, kafa, el, ayak; hepsi açılmaya başlar inşallah. Evet.
Allah cümlemizi, imtihansız imtihan etsin. Amin. Hesap vereceğiz bak. Allah Rıza-ı Şerifi için, Lillahil Fatiha!
Hesap vereceğiz! Evet Efendim. Evet Efendim... Sen, biraz Türkçe, onun açıklamasını yapsan iyi olur. Hesap, Allah hesabımızı kolay yapsın.
“Ey mülkün Maliki, Sahibi olan Allah’ım! Sen mülk ve saltanatı dilediğine verir. Mülk ve saltanatı dilediğinden çeker, alırsın.”
Bundan hepiniz birer tane alın.
“Dilediğini yüceltir, aziz edersin. Dilediğini alçaltır, zelil kılarsın. İmkân, mal ve nimet Senin elindedir. Sen her şeye Kadir’sin.”
Amenna ve Saddakna. Allah razı olsun hepinizden! Bunu alın, aynı okuyun. Kur’ân’ı unutmayın. Hem birisine gelir ders verirsiniz. Haftada bir defa. Çocuklar da istifade eder. Aileniz de istifade eder. Biz de istifade ederiz. Mümkün mertebe utanmayalım. Yani yarım saatimiz de onunla feda olsun. İnşallah.
İmam-ı Azam Duası
Bir çok arkadaşlar… Biliyorsunuz elhamdülillah. Orda bitti mi? Bitmedi. İmamı Azam duası. Onu belki, yüzden fazla ezberlerler. Üç, dört ayın içinde. İnsan çalışırsa hepsini yapar. Hepsini yapar. Ver İbrahim’e bir tane okusun. Kalkalım. Senin ezberindedir. Oku, baştan onu. Bunu çocuklar çok ezberlediler. Aferin.
“Euzubillahimineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim.
Sübhanel ebediyyül ebed
Sübhanel Vahidül Ahad
Sübhanel Ferdis Samed
Sübhane Râfi’issemâi bigayri amed
Sübhane men basadal arda alel mein cemed
Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded
Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad
Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled
Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled
ve lem yekün lehu küfüven Ahad
Sübhane men yerâni
ve yesmeu kelâmi
ve yagfiru mekâni ve yerzugni
ve lâ yensâni.
Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun
ve selâmün alel mürselin
vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”
Amenna ve Saddakna. Çok güzeldir. Bunu da unutmayın. Ezberleyin bunu. El-Fatiha!
Tövbe Duası
Yine bir şey varsa söyleyin. Yoksa, yavaş yavaş yola devam edin. Yola devam edelim. Allah kabul etsin. Allah hepinizden razı olsun. Hemen kısa kesiver. Bir Hatim duası. Duayla beraber sevaptır. Hatim duası. Bu kadar insan gelecek, Cuma’ya var mıyız, yok muyuz? Ya… Hemen başlayalım. On dakika geç kalırız ama, ziyanı yok.
Takip edin. Siz de aynı takip edin.
“Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,
Evvela tövbe edelim. Diyelim cümle günahlarımıza, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah. Estağfirullahel azimel, kerimellezî, lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyhi tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayaten ve lâ nüşûrâ. Ve es’elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahiym.
İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! Eğer bizim elimizden, ayağımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, dilimizden ve bütün azalarımızdan bilerek bilmeyerek bu ana, bu saate, bu dakikaya gelinceye kadar, her ne ki kelime-i küfür ve fiil-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayâni sadır ve vaki olduysa biz onların cümlesine hulüsi kalp ile tövbe ettik, tövbe ettik, tövbe ettik, pişman olduk ve bir dahi işlememeye azmi cezmi kasdettik.
Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem safiyüllâh, ahiri ve iki cihan serveri bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa ve Ahmedi bâ safâ sallallahu teâla aleyhi ve sellem Efendimiz’dir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında ne kadar Peygamber gelip geçtiyse, cümlesine inandık, dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ettik. Elhamdülillah. Haktır ve gerçektir, kavlinde sadıktır.
Âmentü billâhi ve bimâ câe min indillâh. Âmentü bi rasûlillâhi ve bimâ câe min indi rasûllillah. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel yevmil âhıri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ vel basü ba’del mevti hakkun elcenneti, hakkun ennarul, hakkun eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh.
Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Kulhuvallahu Ahad (3 defa)
Allahu Ekber, lâ İlâhe illallahu vallahu ekber, allahu ekber velillahil hamd.
Bismillahirrahmanirrahim (Felak Suresi)
Allahu Ekber, lâ İlâhe illallahu vallahu ekber, allahu ekber velillahil hamd.
Bismillahirrahmanirrahim (Nas Suresi)
Allahu Ekber, lâ İlâhe illallahu vallahu ekber, allahu ekber velillahil hamd.
Bismillahirrahmanirrahim (Fatiha Suresi) Amin.
Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdülillahi rabbil âlemin. Ves selâtü ves selâmu alâ resûlune Muhammedin ve alâ ve alihi sahbihi ecmain.
Esselatu vesselâmu aleyke ya Resûlallah
Esselatu vesselâmu aleyke ya Habiballah
Esselatu vesselâmu aleyke ya Şefiyallah
Esselatu vesselâmu aleyke ya Hayra halkillah
Esselatu vesselâmu aleyke ya Nura Arşillah
Esselatu vesselâmu aleyke ya Seyyidel evveline vel ahirin
Allahümme salli alâ rûhı seyyidinâ muhammedin fil ervâh ve alâ cesedi muhammedin fil ecsâd ve alâ kabri seyyidinâ muhammedin fil kubûr. Allahümme eblığ rûha seyyidinâ muhammedin minî tehıyyeten ve salâten ve selâmâ.
Rıza-ı Şerif’i için, Lillahil Fatiha!
Amin. Allah kabul etsin. Allah daimi etsin. Geçmişlerin ruhu şad, hayatta olanlara sıhhat, selamet versin. Amin. Allah hepinizden razı olsun.
Teşekkür ederim. Allah kabul etsin. Amin.
Bir söz var. Bir, bir, damlalar damlıyor. Musluktan… Şöyle bir damla, damlıyor. Diyorlar ki: “Damlaya damlaya,” diyor, “Göl olur.” Eğer Allah için olursa, sonunda hepsi nur olur. İyi mi? İnşallah. İşte bu damlalar geliyor, kafadan! Göl oluyor. Kalpten! Göl oluyor. Biraz üzerinde durursak, sonunda evvelinde de, ahirinde de, hepsi nur olur inşallah.
Hadi kalkın. Gitmek istemezler. Hadi kalkın, yürüyün. Ayağa kalkarken, biraz ovalayın, öyle kalkın. Ya, Allah korusun. Birden kalkarsan, ayak bükülür.
Karşımda Bir Mürşit Var
Ben bir gün, yatsı namazını eda ettim, sabah namazında bir baktım; gitmiş. Ama karşımda birisi var, karşımda bir mürşit var. Karşımda, o öyle oturdu. Hiç umurunda değil. Benim dizim yok, kaybolmuş dizlerim. Kalktı, gitti. Rahmeti bol olsun. Ayağa kalktı, elimden tuttu. Sedire oturttu. “Biraz otur da, öyle yürü.” dedi.
Bir de alışkın olmadığım için utanıyorum. Ya Allah! Ya Allah!
Selamlar. Tekrar bekleriz inşallah. Selamlar. Allah’a emanet.
Hadi güle güle. Hadi bakalım. Hadi, Allah’a emanet olun. Selam. Daha güzel olacak. Bu Tevhid boşa gitmemiş, kala kala nur olur inşallah. Hadi bakalım. Allah’a emanet olun.
2 Mayıs 1997 Cuma