34.SOHBET: ALLAH KULLARINI SEVER
34.SOHBET: ALLAH KULLARINI SEVER
İki Bayram Birden
Bugün iki bayramı birden yapıyoruz. Birisi Cuma, birisi Ramazan. Ramazan-ı Şerif, oruç!.. Allah, bütün İslâm Âlem’i ile beraber kabul etsin. Amin. Bilmeyene, görmeyene, tutmayana; Allah onlara da nasip etsin. Allah onlara da nasip etsin. İnşallah.
Çok iyi günleriniz, iyi yeriniz, iyi yurdunuz. İyi dua edin. Sıkıca sarılın.
Aleyküm Selâm. Hoş geldiniz.
Allah razı olsun. Allah kabul etsin. Allah’a emanet olun. İyi günlerle tekrarına erdirsin.
Cuma, İlk Âdem’den
Ya Rabbim! Bugün, gününüz, saatiniz, dakikanız, en mübarek gündür. Elhamdülillah. Allah’ın ve Allah’ın Resulü’nün sevdiği insanlar için, İslam için, isim koydukları en iyi gündür. Cuma! Ta Hz. Âdem’den! Hz. Âdem’e farz oldu. Elbette! İsmi Cuma. Oruç…
Ya Rabbim! Rahmeti, rızasını nail etsin. Ya Rabbim! Lütfu ihsanından Ya Rabbim!... Cuma! İlk Âdem, selam üzerine olsun , ismi Cuma kıldı. İlk Âdem’e Cenab-ı Allah; “Bu Cuma’nın ibadeti, hepsinden fazla.” dedi.
Tarihi belli değil. Kaç bin sene? On iki bin, on beş bin sene diyorlar. Ama sahibi bilir. Tarih yok. Âdem’den bu ana kadar, hoş geldiniz. Allah tekrarına erdirsin. Ya Rabbim! İyi günlerle olsun Ya Rabbim! Kazasız, belasız olsun.
Ramazan ayından, Muharrem ayı… Her sene. Rızkı, kısmetleri bol olsun. Allah’ım! Sen Kerim’sin Allah’ım!
Cümleten, cümleten… Cümleniz hoş geldiniz.
Bugün iki mübarek güne tesadüf etti. İki mübarek gün. Birisi Cuma. Cem, Cemâl. Ne söylersen. Hepsi içinde. İlk Âdem’e.
Birisi de Ramazan-ı Şerif. İkisi bir güne tesadüf ettiler. Çok nasipliyiz, Elhamdülillah! O Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine çok nasipliyiz.
İslâm’ın Beş, İman’ın Altı Şartı
Birisi bugün. İslâm’ın beş şartının içinde. Bugün, bir günde iki bayram.
İlk Âdem selam üzerine olsun, ismi Cuma günü koydu. Bugün Cuma’dır. Cuma’nın faziletini, farzını, sünnetini, Cebrail Aleyhisselam’dan Âdem’e naklinde, “Sen de evlatlarına naklet.” dedi.
Oruç da aynı. Yani beş şartın içinde. Savm, salât, hac, zekât, Kelime-i Şahadet. O Bu beşin kıymetini çok bilin. İkisi bugün birleşti.
Neydi? Ramazan’la Cuma. İkisi bugün birleşti Elhamdülillah! Çok nasiplisiniz Elhamdülillah.
Allah, O Habibi Kibriya’nın yüzü hürmetine, Cenab-ı Resulullah, o Cuma’yı, beş şartı bilen, yüzü hürmetine az ile değil, zahmet ile değil; sefayla, çokluğuyla, ümmetimin çokluğuyla diyor, iftihar ederim. Çokluğuyla devam etsin, insanlığın sonuna kadar devam etsin inşallah.
Beş şartında bir de inanç var. İman var. İmanın altı şartı. Bütün, Hz. Âdem’den bütün Peygamberlere farz kılındı. İkisi bugün.
Zenginliğin Kaynağı; Allah’a Kulluk!..
“Ümmetimin çokluğundan iftihar ederim.” diyor Allah’ın Resulü. Dedim, bugün iki bayram birleşti. İkisi de İslâm’ın beş şartı içinde. İkisi de ilk Âdem’e tecelli etti. O ilk Âdem’den bugüne kadar, seven ve sevilen, bilen ve bilmeyen, gören ve görmeyen, en evveli ve en sonuna kadar, Allah’ın Resulü Hz. Fahri Kainat Efendimiz, Muhammed Mustafa (Allah’ın Selamı Üzerine Olsun)’ya nasip oldu.
Biz ümmetleri içinde… Çok zengin, çok zenginiz. Zenginliğin kaynağı, Allah’a kulluk! Elhamdülillahi Rabbil Âlemin! Bizim burada en büyük nasibimiz Peygamber Efendimize ümmet olmak. İşte zenginliğimiz burada.
Allah’ın Resulüne Hediyesi
Cenab-ı Allah, külliyatın Rabb’ıdır. Külliyatın Allah’ıdır. Cenab-ı Resululallah! Bir Rahman sıfatı var. Bir Rahim sıfatı var. Cenab-ı Hakk’tandır. Allah’ın Resul’e hediyesidir. Bismillahirrahmanirrahim’den gelir. Rahman sıfatı, güneş gibi, bütün insanlığa. Hepsine. Ne ki yaratmışsa Şamil’dir. Rahman, Rahman… Rahim sıfatı, Peygamberlere inan ve iman eden; Peygamberlere inan ve iman edenleri Rahim sıfatı da ona…
Şimdi Bismillahirrahmanirrahim, üçe bölünüyor. Birisi Allah’ın İsm-i Şerif’i. Her gün, her saat, her dakika. Başta Bismillahi Rahman yayılıyor. Rahman... Yerler, gök, “Allah!” diyor. On sekiz bin âlemi, halk etmiştir. On sekiz bin âlemi; Rahman sıfatı.
Bir de Rahim. Rahim sıfatı da, Peygamberlere ve Peygamberlerin ümmetlerine inanan ve iman edenlere. Şimdi, Cenab-ı Hakk’a hamdü senâ olarak, ikisine de talibiz bak. Allah`ının Kulu, Rahman sıfatında. Azim, büyük bir Peygamberin ümmetiyiz. Rahim sıfatına.
Bismillahi var. Rahman var, Rahim var. Buna hamdü senâ edelim. Şükür edelim. İslâmın beş şartının içindeyiz. İmanın da altı şartının içindeyiz. Evveli ve ahiri kendinden toplamış. Bir Kur’ân-ı Azimüşşan, kitap, Kur’ân-ı Mübin, Hakkul Mübin. O’nun içindeyiz. Kitabımızdır. Kainatın kitabı. Muhammed ümmeti buna çok bağlıdır.
Tespih Namazı
O’ndan evvel Tevrat çıkmış, Zebur çıkmış, İncil çıkmış. Diğer Peygamberlere. Elli suhuf, onlara yayılmış. Kur’ân-ı Azimüşşan hepsini kendinde toplamış. Önümüze serilmiş. Çok nasiplisiniz. Mümkün mertebe, mübarek gün, fırsat buldukça ona sarılın. Okumayı bilmeyen, İhlas’a sarılın. Namaza sarılın. Kazaya kalmış namazı, farz namazlarına sarılın. Toplanırsınız. Birer nafilelere sarılın. Daha toplanırsınız inşallah. Gece sabaha kadar. Geceler uzundur. Biraz aralarında, haftalarında, dört, beş arkadaşla cemaatine. Yapamazsanız da, camide. Bir araya toplandıktan sonra, tespih namazına sarılın.
Ben bundan elli, altmış sene evvel. Tespihe sarılın dedim de, aklıma geldi. Kazanın müftüsü Mehmet Efendi. Gitti rahmet olsun. Allah cümlemizin kusurunu affetsin. Kazaya gittim. Gece orda kaldım. Ramazan ayı değil. Diğer aylar. Ben o vakit gencim, o biraz yaşlı. Uzun boylu. Yatsı namazını kıldık, dua ettik. Yatsı namazının duasını yaptık. Bir de ufak bir, Haşr okuduk.
Dedi ki: “Ahmet yeğenim.”
“Buyurun.” dedim.
“Sıhhatin, halin yerinde mi?”
“İyiyim.” dedim.
“Yapabilirsen, bir tespih namazı kılalım.” dedi.
“Olur.” dedim.
“Şimdi, Cemaat olarak. İmam olarak ben tekim, cemaat olarak sen. İki kişi, fakat, Allah öyle bir tespih namazı nasip etsin ki, o aşkı muhabbet ile, Melaike-i Kiram saflara dahil olsun. İnşallah.” dedi. “Çünkü, cemaat ikimiz, fakat Allah öyle bir muhabbetle, Melaike-i Kiram iştirak etsin.” dedi.
Beni böyle, aşka getirdi. Ondan sonra kalktık… Kendi İmam, müezzinlik, her şeyi kendi yapıyor. O vakit kırk, kırk beş yaşındayım.
Türkiye’miz Çok Zengindir
Siz de mübarek gününde, günlerinizi, gecelerinizi boşa çalmayın. Günlerinizi. Bir hasbıhal olur. Komşularla, arkadaşlarla, camiden, kahveden, evden, akşam sabah. Acaba kimse hasta var mı? Tanıdıklarından ilk evvel. Halini hatırını sor. Parası var mı, yok mu? Hastaneye gidebilir mi, gidemez mi? Doktor ne halde? Ondan sonra, aç var mı, yok mu aç? Elhamdülillah bu zamana, hasta çok, ama aç yok. Şükür Allah’a, şükür… Şurada altmış beş milyon. Altmışta, altmış beş milyonda, beş milyon işsiz olursa, bu memleket çok zengindir. Altmış beş milyonun yiyeceği, içeceği, giyeceği, her şey var. Beş milyonda maaş az, ihtiyar, fakir vesaire.
Türkiye’miz çok zengindir. Sabah haberlerde dinledim. Beş tır Yugoslavya’ya gitti. Beş tır Kızılay’dan ve zenginlerinden. Kızılay’dan giyecek, yiyecek, içecek beş tır. Bugün hareket etti. Demek ki, Türkiye çok zengin Elhamdülillah.
Habib-i Kibriya’nın Yüzü Hürmetine
Eğer öyle bir açlık olursa, dışarı göndereyim. Şu beş vilayete gideni hepiniz biliyorsunuz. Irak’a, Suriye’ye. Gene etrafımda gideni, gene hepiniz biliyorsunuz. O zenginlik kimin yüzü hürmetine? Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine. O herkesin rafında duran, O herkesin rafında duran, Kur’ân-ı Azimüşşan’ın yüzü hürmetine. O bereket, O’nundur. O Rahmet, Kur’ân’ındır. Bir memlekette Kur’ân okunuyor mu? Bir memlekette Kur’ân’a iltifat var mı? Gönülden, baş yüzünden Kur’ân geziyor mu? Allah’ın Hadis-i Kudsi’si, Allah’ın Rahmeti bütün o memleketin üzerine yağar. Hadi bakalım. Elhamdülillah!..
İçimizde, ufak tefek musibetler var. Ona da dua edin inşallah. Hükümet arasında, kavim arasında, aşiret arasında, bunlar da ortadan kalksın. Bugünün, bu Ramazan-ı Şerif’in yüzü hürmetine. Çünkü onlar da ortadan kalkarsa, huzur buluruz. Daha fazla Kur’ân’a sarılalım. Daha iltifat ederiz inşallah. Bugün için, mübarek bir gündür. Bir bak bakalım, hoşuma gitti. Oku, bağıra bağıra oku. Herkes dinlesin.
“Ramazan’ın kıymeti, okunuyor…”
“Ramazan-ı Şerif, zamanlar içinde en mukaddestir.”
Ya!.. Bugünleri zayi etmeyin. Bugünleri… Biraz mideyi aç bırakalım. Bugünleri… Biraz uykuya az kıymet verin. Bugünlerde fuzuli, şuradan buradan konuşmaya, az kıymet verin. Bu aya kıymet kıymet verin. Ramazan’a kıymet verin. İnşallah. Oku...
“Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi, eğer bizler, Ramazan-ı Şerif’te tecelli eden faziletleri, kemâliyle görebilseydik, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederdik. Ramazan ayı, bu kudsiyetini nereden almaktadır?”
“Aslında zaman, hep aynı bir zaman. Diğer zamandan farklı kudsiyette görülüyorsa, onun bir takım sebepleri var demektir.”
Evet Efendim.
“Ramazan ayını üstün kılan sebepleri, aşağıdaki şekilde izah edelim.
1.Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, bu ayda indirilmeye…”
Ya, ya… Demek ki Ramazan ayı, Kur’an-ı Kerim’den almaktadır.
“Bu sebeple Ramazan ayını, Kur’an-ı Kerim’den ayrı düşünmek mümkün değildir.
“2.Oruç bu ayda farz kılınmıştır.
“3.Bu ayda günahların affı, sevapların artması için bir vesiledir.
“Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyorlar; Bir kimse faziletine inanarak ve ecrini umarak oruç tutarsa, günahları affolunur.”
Amenna ve Saddakna.
“Bu ayda işlenen sevaplar, diğer aylardan farklı mükafatlandırılır. İşlenen günahlar da, diğer aylardan farklı cezalandırılır. Müminler, bu noktayı dikkate alarak ve akıllıca davranarak, oruç tutarak, zekat vererek, namaz kılarak, ve bol bol Kur’ân-ı Kerim okuyarak, sevap kazanmaya gayret etmelidirler. Önceden müptela olduğumuz kötülükler var ise onlardan da bir daha dönmemek üzere tövbe etmeli, terk etmelidir.”
İbrahim Hakkı Hazretleri’nden
Amin. O hangi, diyanetin mi? Almayan alsın. Çok güzeldir. Bir de orda bir şey vardı. Birisi, bir vasiyetname getirmişti. İbrahim Hakkı Hazretleri’ne, Pire dayanıyor. Okuyun. Bir de onu oku, kalkalım. Çok güzel bu. Bakın onu almayan alsın. Hazreti Pir’den geliyor. Maddeler halinde. Almayanlar alsınlar yani. Oku...
“Allah’ı sevmenin övünüşü ve faziletlerini bildirir:
“Ey Aziz, Rahim ve şefkatli olan Allah! Kullarını sevdiği ve onlara acıdığı için, kendisini sevmelerinin fayda ve faziletlerini, Kur’ân’ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde bildirmiştir.
-Ayetler :
-Allah kullarını esirger.
-Allah kullarını sever. Onlar da O’nu severler.
-Allah çok tövbe eden ve temizlikte titiz olan kullarını sever.
-Allah kendisinden korkanları emir ve yasaklarını yerine getirenlerini sever.
-Allah iyi kullarını sever.
-Allah adaletle hükmedenleri sever.”
Zikretmek, En Büyük Mükâfatınız
Şimdi başka… En büyük mükafat bunu okumakta. Evet… Fakat, ikinci gizli, anlayamayacağınız işimiz var burada. En aşağı... Yukardan başlayın, aşağıya kadar. En aşağı yüz defa, İsm-i Celâl geçiyor. Allah, Allah! Öyle diyor. Allah’ım, öyle emrediyor. Allah, Allah… Öyle söylüyor. Bunun arkasına, bizlere düşen; cemaatte okuyan, cemaate ne düşer? “Celle Celâluhu, Celle Cemâluhu!” İçimizden… “Celle Şânuhu! Ya Rabbim! Sana Hamdü senâ olsun.” Bu bizim için. Yaratanın!.. Biz de dinliyoruz. Biz de bunu, böyle takip edelim.
En aşağı yüz defa geçer bu İsm-i Şerif. Birisi şimdi kalksa dese ki; “Yahu her gün, mümkün mertebe her gün, yüz defa İsm-i Celâli’ni getirin.” Allah! Allah! Allah! Zorunuza gitmez de vazifeyi yapamayız unuturuz. Zaman geçer. Hemen bunu okudun mu, geçiyor içinden. İşte mecburi halinde. Hem hepsi Kur’ân, Hadis; hem hepsi İsm-i Celâl’e zikrediyor. Allah! Devam ediyor. Bak, bak! Hah, en büyük mükafat… Zikretmek. Okumak değil. Burada zikretmek, en büyük mükafatınız.
“Bana uyunuz, o zaman Allah da sizi sever ve günahlarınızı affeder.”
Amenna ve Saddakna. Sevgi koydu ve birbirinizi sevdi ve acındırdı.
“Ey Âdemoğlu! Beni seviyorsan, gönlünden dünya sevgisini at.”
Biraz gayret edelim.
“Ey Âdemoğlu! Kalbini ibadetinle boşalt ki sevgimle doldurayım. Bana dön ki sana yardımcı olayım.
-Nafileleri kılmakla bana yaklaşan kulumu severim. Sevince onun işiten kulağı, eli, dili olurum.”
Bunu, Elhamdülillah hepiniz biliyorsunuz. Aynısını biliyorsun, fakat böyle okunursa, devam ederse, herkes kulağını oraya koyarsa, daha iyi olur. İnşallah.
Evet… Evde mesela. Çoluk çocuğunla oturuyorsun. Kimse de yok rahatsız olacak. Kimse de yok. “Size bir şey okuyayım. Siz de beni takip edin. İşte, hepsi bir yaprak içinde Kur’ân okuyalım.”
Ama telaşâta girmeyelim. Bunu oku da. Hep Kur’ân’a. Ayet, Hadis’tir. Dinlenir, dinlemezlerse de ziyanı yok. Evet Efendim…
İnşallahu Rahman, hepimize inşallah. İslâm âlemine, insan âlemine, hepsine okunuyor. Oku…
“Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), ümmetine şefkatle Allah sevgisini müjdelemiş ve nasıl sevileceğinin yollarını bildirmiştir. Nitekim Hadis-i şeriflerinde: “Allah’ın yüz rahmeti vardır. Birisi halkın birbirlerine merhamet etmeleri. Doksan dokuzu kıyamet gününde Cenab-ı Hakk’ın kullarına merhamet etmesi.”
Her an, her saat, her dakika… O nihayetin de. Ömrümüzün sonuna kadar, birbirimizi soralım. Birbirimizin hali ahvalini anlayalım. Eksikleri varsa, aramızda temin edelim. İnşallah. O, Rahmet bir aydır. Getirmişler… Her ay Rahmet ayıdır, ama hepsini; demin bir yaprak okuduk. Hepsini bu ayın içine koymuşlar. Zekatı vermek, fitre vermek, açı doyurmak, birbirisiyle muhabbet etmek, birbirisinin elini gözünü öpmek. O ay, mübarek bir aydır. Boşa geçmesin inşallah. Evet…
“Allah Cemil’dir, güzeldir. Güzeli sever.”
Amenna ve Saddakna. Güzel giyinin, güzel ibadet yapın, güzel yiyin, güzel için. Hep güzel, hep güzel…
“Allah bir kulunu sevse, yer ve gökteki bütün yaratıklarda onu sever. Allah’ın, kullarına olan şefkat ve merhameti, bir annenin evladına olan şefkat ve merhametinden çok üstündür. Allah’ı seven, Kur’ân okumasını da sever ve ona devam eder.”
İnşallah. Efendim Kur’ân’ı bilmiyorsanız, İhlas’ı devam edin. Fatiha-ı Şerif’e devam edin. Euzu Felak, Euzu Nas’la devam edin. Yüz Fatiha-ı Şerif’i okuyun. İşte, Kur’ân’ın özü, ilk anahtarı. Onu da yapamadın, yüz defa Bismillahirrahmanirrahim. Yüz defa Bismillahirrahmanirrahim, İhlas’ı ilave edin. Kur’ân’ı da çalışırsak, bir ayın içinde hepsini ezberleriz. Yani inan! Altmış yaşında arkadaşlarımız var. Bir ayda Kur’an’ı öğrendi. Altmış yaşında, yetmiş yaşında. Allah cümlemize nasip etsin. Evet…
Allah Meczub’u
Bir dakika, güzel bir şey geldi aklıma. Çoğunuz biliyorsunuz. Meczub kimdir? O Allah’ın aşkıdır. Allah’ının sevgisiyle, Allah’ın ibadetiyle kendini bile unutur. Ne kadar namaz kıldı, ne kadar kılmadı? Unutur kendini.. Oğlu Hasan’a, ismi; Hasan derken, Mehmet der. Hüseyin der. Bu sefer evin dahilinde, yani kendi evlatlarında bir delilik başlar. “A! Babamız, dedemiz deli oldu. Aklı şaşırdı vay, vay, vay.”
Bir cemaat böyle, bir cemaate namaz kıl diyecekler. Cuma namazı geldi. Hoca efendi kürsüden, vaazı nasihat ediyor. Ama inciler topluyor. İnciler, Kur’ân’dan inciler topluyor. Hızır Aleyhisselam’da, birisinin yanından oturuyor. Adamcıkta uyuyormuş. Bir dürtüyor.
Diyor ki: “Arkadaş bak, bu bir daha ele geçmez. Bu hocanın sözleri… Kur’ân-ı Azimüşşan, ayet, hadis, inciler dökülüyor. Kusura bakma.” diye.
“Peki.” diyor. Gene gidiyor. Üçüncü defa da, o meczup var ya, Hızır’ın yanında oturan, Hızır onu uyandırıyor. Hızır’ın, şöyle elinden tutuyor.
“Arkadaş.” diyor. “Biraz rahat dur yahu. Beni rahatsız etme, biraz rahat dur. Bak.” Diyor. “Bir kabahat yapıyorum ama, ne yapayım. elimden değil… Ben kendimi topluyorum. Emrini yerine getirmek, Kur’ân’ı dinlemek istiyorum. Ama gene kendimden geçiyorum. Her hal gece uyumamışım. Ne yapmışım? Ben şimdi diyeceğim ki bu Hızır’dır! Ne yapacaksın?” Diyor. Seni parça parça ederler.” diyor.
“Sen mi?” diyor.
“Evet. Benim Hızır. Olduğumu?”
“Nerden?”
“Allah’ım bana bildirdi. Ben, sana bu kadar tahammül ediyorum. Sen ufacık dalmama, aşkıma mani oluyorsun.” Namaz kılıyor.
“Peki.” diyor. “Aman, bir şey söyleme.”
Namaz kılıyorlar. Cemaat boşalırken, Hızır Aleyhisselâm’ın ufak bir defteri var. Gelmiş geçmişin Peygamberleri, Velileri, Evliyaları, hepsini oraya not etmiş. Bir bakmış ki, bu kimdir? Acaba o elindeki kim? Bulamıyor ismini.
“Allah’ım! diyor, Hızır Aleyhisselâm. Allah’ım! Bu Veli’nin ismini bana bildirmemişsin. Defterimde yok.”
İşte o vakit, bunu biliyorsunuz hepiniz, Cenabı Allah, Hızır’a hitab ediyor.
“Bana lâzım olanı, senin defterine vermedim. Sana lazım olanın hepsini, senin defterine verdim.” diyor. “İşte, ismi de şu, cismi de.”
Şu aşıklar üzerine çok durun. O ay, mübarek bir aydır. Uykudan, şuradan, buradan istifade edin. Zikir, ibadet edelim inşallah. Devam!.. Allah razı olsun. Hepinizden. Hızır’ı yakalayın! Hızır’ı yakalayın. Oku…
“Peygamber Efendimiz namaz kılarken,nefesinden gül ve reyhan kokusu alınırdı.”
Elhamdülillahil Rabbülâlemin! Biz de hiç olmazsa, böyle hayali olarak. O’na huzur edilecek, O’ndan şefaat dileyecek, mübarek günlerin yüzü hürmetine, o kokuyu alalım inşallah. Evet…
“Hz. Ebubekir’den, oruçlu olduğunda, yanık ciğer kokusu alınırdı.”
Üç aylardan; bazı üç ayları tutan var. Bazı arkadaşlar gelir, daha elimi öpmeden; el öpmeye vermiyorum. Kıyamıyorum da onlara. Bakıyorum, o aynı kokuyor. İşte Ebubekir Sıddık! O orucun tesiriyle, o koku geliyor. Yani hepinizde var. Elhamdülillah. Hele bu ayda, hepinizde var. Sabah nasıl? O mideyi çok doldurmayın. Akşama teraviye gideceksin, hiç doldurmayın. Mümkünse bir çayla, bir kaba bir şeyle, çocukların gönlü olsun diye. Aç bırakın ki zevki alasınız inşallah. Bitti mi? Oku çok güzel. Allah diyor. Bir şey demiyor. Allah diyor. Allah diyor. Evet…
Burada en çok hoşuma… Hepsi hoş. En çok hoşuma; farkında değilsiniz, okursunuz. Baştan başlıyor. Sonuna kadar, “Allah!” diyor. “Allah’ım böyle söylüyor. Allah böyle diyor.” Bu zikri yapamazsınız tek başına. Ama bunu elinize alırsanız, işte yaparsınız.
Çok dikkat edin. Ölümden korkmayalım. Her an hazır olalım. Abdestli, her an ölüme hazır olalım. Korkmayın!.. Evet, inşallah, Allah diyelim inşallah!
Davut, üç defa mı, dört defa mı geçti? Allah ne kadar Davut’u sevmiş yahu!..
Davut, Davut, Davut, Davut. Ne kadar sevmiş yahu. Biz de Muhammed’imizi, Davut’umuzu sevelim yahu! Muhammed’siz olmaz! Aramızı açmayalım.
Davut bak, kaç defa oldu? Hazreti Musa gibi Allah’la konuşuyor. Davut durursa, Allah bırakmıyor. Allah onunla konuşuyor. Size ne olmuş yahu? Siz hepiniz, birer Davut’sunuz Allah’ın izniyle. Hepiniz birer Davut’sunuz. Eğer nefsinizin Hakk’ından gelirseniz. Nefsinize hakim olursanız, Allah ve Allah Resulü’ne yol tutarsanız. Birer Davut’sunuz. Hadis-i şerif mahiyetinde söylüyoruz, hepiniz uyuyorsunuz.
“Ümmetimden öyle Veliler gelecek ki, ben-i İsrail Peygamberleri gibi hüküm edecek.”
Size müjde ya. İşte Davut ile konuşan Allah, sizinle konuşmaz mı yahu? Hadi çok güzel.
Ya biraz, biraz yahu dişimizi sıkalım. Her gün söylüyorum, en çok uyuyan da benim. Ama hastayım, kusura bakmayın. En çok uyuyan benim. Size çok uyursanız, kabahat bende. Çok uyuyorum.
Allah’ı sevene ibadet kolay gelir. Evet… Dikkat edin inşallahu Rahman! Elhamdülillah. Ufak bir Haşr oku, kalkalım.
Burada hep Allah’ın Rahmeti yağıyor! İşte…
“Euzubillahimineşşeytanirracim, Bismillahirrahmanirrahim,
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.
Alimül gaybü veş şehadeh
Huver Rahmanir Rahim.
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu
El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,
Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;
Sübhanallahi amma yüşrikun.
Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;
Yusebbihu lehu ma fissemâvati vel ard,
Ve Huvel Azizül Hakîm.
Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,
Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.
Sübhanel ebediyyül ebed
Sübhanel Vahidül Ahad
Sübhanel Ferdis Samed
Sübhane Râfi’issemâi bigayri amed
Sübhane men basadal arda alel mein cemed
Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded
Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad
Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled
Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled
ve lem yekün lehu küfüven Ahad
Sübhane men yerâni
ve yesmeu kelâmi
ve yagfiru mekâni ve yerzugni
ve lâ yensâni.
Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun
ve selâmün alel mürselin
vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”
Allah razı olsun. Allah ümmeti Muhammed’in, geçmişte olanın ruhu ervahları, hayatta olanın sıhhati selâmeti. Ümmeti Muhammed’inden haberi olmayan, düşman olan, zulüm eden, onları da ıslah etsin. Dua edin.
Bak, hali ahvalimizi görüyorsunuz. Ankara! Bir ismi var. Ama altmış, yetmiş vilayeti kendinde topluyor. Bir Ankara. Neden Reisi Cumhur oturuyor? Hükümet oturuyor? İstanbul on beş milyon, burası beş milyon. İstanbul’u alıyor içine. Bunu misali olarak…
Dosta düşmana fırsat vermeyelim. Televizyona… Onları örtelim. Çoluk çocuğumuz için. Kusura bakmayın. Belki aramızda basından vardır, ama umumi değil. Hususi. Çünkü nerede, ufak bir leke olursa, onu ifşa ediyorlar. Ufak bir leke, nerede bulurlarsa…
Namusu, edebi ifşa eden, bizden değildir. Hem ayet var, hem hadis var. Allah cümlemizi korusun. Siz örtmeye çalışın. Din adamları böyle yapmaz.
Akşam bir şey aklıma geldi. Hastaydım, orda yatıyordum. İşte basın, televizyonda zikre başladı. Dedim ki; “Allah’ım, onlar zikir ediyorlar. Hay, Hay, Hay. Zikir ediyorlar. Allah’ım! Bunların yaptığını, belki yanlışlık var ama, sen affet. Habib-i Ekrem’ine bağışla.”
Fakat bir zamanımız vardı ki, ben gördüm, hepinizden yaşlı benim. Hepinizden tecrübeli benim. Sultan Hamit’ten sonra, Vahdettin mi geldi? Onun bavulunu denize taşıdım. Ben. Gece onları sevk ettiler. Ya! Osmanlıları! Padişah Vahdettin, otuz beş, otuz kişi geldiler. O vakit küçüktüm. Gümrükte çalışıyordum. Onların bavullarını gümrükte taşıdık. O Osmanlı İmparatoru, Galata gümrüğünde. Beş, on kadar kadını muayene ettiler. Bileziklere, yüzüklere kadar aldılar. Çamaşırı, elbisesi bavulda kaldı. Erkekler gene öyle. Yani, öbür âleme bir şey bırakmadılar. Allah cümlenizi korusun.
Öyle felaketlerde gördüm. Yani bu ne üzerine aklıma geldi? İşte nefislik varda, zuhur ediyor. Bu zuhuratı iyiliğe çevirin. Olmazsa kapatıverin. Seyretmeyin. Siz görmediniz. Ben gördüm.
Dört Mücahit
İki kişi. Ya bir yerde, ya bir sokakta, Allah diye çağıran, kendi evinde, ailesiyle “Allah,” diyene ceza veriyorlardı. Bunların hepsini gördüm.
Fakat dört tane mücahit vardı. Size söyledim. Dördü de gitti. Rahmet olsun. Rahmetleri bol olsun. Kelleyi koltuğa verdiler.
Birisi Süleyman Efendi. Birisi o.
Birisi, Şemseddin Yeşil. Mücahit ama, bir gazete çıkarıyor. Kitap çıkarıyor. Dine atılan çamuru, söküp söküp çıkarıyor. Kelleyi koltuğa vermiş. Bu adama kötü denmez. Gördüm çünkü.
Üçüncüsü de Said-i Nursi. Said-i Nursi, son zamanında gelmiş. Demiş ki; “Halk cahil kaldı. Mümkünse, para varsa Erzurum’da, Urfa’da, Şark’da yani, bir üniversite yapın. Hadi.” Demiş. “Temeli ben atıyorum, git yap. O adamda giderken, hırsızlar almış onu elinden parayı, onu soymuşlar.”
Dördüncü de Kemâl Pilavoğlu. Ben, Demirli bahçede namaz kıldım. Birisi, onun çıkarttığı gazeteyi aldı geldi, getirdi. Merdivenin dışında, resmi de var. Gazete satıyor. Para kazansın, gene gazete çıkarsın. İki memur, hemen gazeteyi tuttular. Aldılar. Onu da aldılar götürdüler. Gazeteyi satıyor. Gazete kimin? Mücahit Pilavoğlu’nun.
Bu dört din adamı. Daha bilmediğimiz çok var. Allah çok etsin. Bununla beraber, bir de karşı çıkan kardeşimiz. Bir de, bu işi yapan kardeşimiz, milletimiz yani. Milletimiz yapıyor. Yabancıdan kimse, İngiltere’den kimse gelip yapmıyor. Biz, kendi kendimize yapıyoruz. Aman aklımızı başımıza alalım!..
Kalkalım. Ya Allah!
Allah diyen, Marif’ler var. Allah diyen Marif’ler var.
Sokakta giderken bağırın. Allah hepinizden razı olsun. Selam hepinize. Selamlar.
20 Aralık 1996 Cuma