28.SOHBET: NÜBÜVVET KOKUSU

28.SOHBET: NÜBÜVVET KOKUSU

Seyyidina evveline vel ahirin,

Ya Seyyidina evvelina, vel ahirina,

Seyyidina nurul arşıl aziym!..

 

Cümleten hoş geldiniz.

Esselatu vesselamu aleyke ya Resulullah,

Esselatu vesselamu aleyke ya Habibullah!

 

En büyük dua!

Hz. Âdem’den bu ana kadar, enbiya-i mürseline, evliya-i sadıkıne, ehli iman ve ehli irfana, geçmişe, ruhu şad olsun! Âmin.

Mübarek günün yüzü hürmetine, hayatta olan, bütün, bütün ümmeti Muhammed’in de! Sıhhat ile, selâmet ile, Muhammedî olarak yaşatmayı nasip, kısmet etsin. Âmin.

Dünya afetlerinden, şeytan şerrinden, düşman şerrinden korusun. Âmin. Ve Türkiye Cumhuriyetimizi! Şu altmış beş milyonu inşallah. Yüz elli milyonu bulsun. Âmin. Allah’ın izniyle. Muhammedî olarak bulsun inşallah. Onları da korusun. Onu da korusun.

 

Bismillahirrahmanirrahim

Bak bir şey aklıma geldi. Sizi güldüreyim.

Bismillahirrahmanirrahim’den çok bahsettim. Ölünceye kadar bahsedeceğim.

Bismillahirrahmanirrahim. Benzetme yani. Şimdi ağır makinalı topla, hafif makinalı toplar, bir dakikada kaç mermi atıyor? Tak, tak, tak… Bir dakikada yüzlerce mermi atıyor.

Benzetme… Bismillahirrahmanirrahim öyledir. Mümkünse, çok durmayın. Çok! Çok hafif. Ve ağır makinalı tüfektir. Çekin onu! Kime karşı? Nefsimize karşı! Bize yaramayan hali ahvalimize karşı…

 

Cenab-ı Hakk’a Bir Ziyan Gelmez

Dünyamız şimdi… Hayatta olan, altı milyar nüfus… Hepsi iyi! Dikkat edin! Altı milyar nüfus (Allah korusun! Cenab-ı Hakk’ı ve Cenab-ı Hakk’ın gönderdiği dört Kitabı. Yirmi sekiz ve yüz yirmi dört Peygamber de vardır.) bunları inkâr etse, Cenab-ı Hakk’a ne ziyan var? Yani hiçbir ziyan yok. Hiçbir ziyan yok.

Merhamet, rahmet şefkatiyle acır. Yani bize acır.

“Sizi meleklerden üstün halk ettim. Bütün nimeti ilahiyi sizin elinize… Ayağınızın altına serdim. Size bütün Peygamberleri gönderdim. Dört kitabı gönderdim. Yüz sühufu gönderdim. Yazık ettiniz kendinize!..”

Cenab-ı Hakk’a bir ziyan gelmez. Peygamberlere ziyan geliyor.

Ne ziyan geliyor? Mahcup oluyorlar. Cenab-ı Hakk’a karşı mahcup oluyorlar.

Çile çekiyorlar. Dayak yiyorlar. Asılmaya kadar gidiyorlar. Peygamberlere ziyan geliyor.

Fakat Cenab-ı Hakk’a hiçbir ziyan gelmez. Altı milyar, altı buçuk milyar… Hepsi!

Şimdi inşallah! Allah’ın izniyle, Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine, Kelime-i Şahadet’i getirseler bir ağızdan “Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhu ve Resuluhu!” deseler. Altında “Lâ ilahe illallah, Muhammeden Resulullah!” desinler.

Bismillahirrahmanirrahim, son ayetine kadar! Sadakallahül aziym. Kur’an-ı Azimüşşan’ı harfiyle okusunlar. Cenab-ı Allah’ın rahmeti, rızasını, lütfü ihsanını… Rahman, Rahim sıfatına girmiş olurlar. İnşallah. İnşallah.

Bütün Peygamberler sevinir. Elhamdülillah!

Son Peygamber Hz. Fahri Kâinat Efendimizin ümmeti ve diğer Musevi, İsevi de dâhil olurlar. Kâinat, Kürre-i arz Müslüman oldu. Bu Kelime-i Şahadet’i getirdi.

Cenab-ı Hak sevinir mi, küser mi? Yok! Ona göre hiçbir şey yok. Öyle de olsa yok, öyle de olsa yok.

Ama Peygamber kısmı sevinir, “Elhamdülillah!” derler.

 

Amentü Billahi

Allah’ın evvelinden, ahirine kadar, hayrihi ve şerrihi, amentü billahi’yi çok okuyun. Unutmayın. Amentü billahi verdiği için, Hz. Âdem’den, Hz. Fahri Kâinat Efendimize kadar.

Amentü billahi! Biz Allah’a inandık, iman ettik. Allah’ının kuluyuz.

Ya Hz. Musa, ya Hz. İsa, ya Muhammed Aleyhisselam ümmetiyiz. Çok güzel! Çok güzel. Ama demese ne olur? Mahcubiyet var. Hem Peygamberlerde mahcubiyet vardır.

Bizim için? Bizim de Cenab-ı Hakk’a karşı, Peygamberlere karşı mahcubiyetimiz vardır.

Allah, O Kur’ân-ı Azimüşşan’ın yüzü hürmetine, o Habib-i Kibriya’nın hürmetine, bizi birbirimizle uyandırsın. Gaflet uykusundan uyandırsın. Bu gafleti beraber mezara götürmeyelim. Ya!.. Gafleti bırakalım. Görelim. Allah hepinizden razı olsun. Âmin.

 

Ahir Zaman

Günümüzü… Bir ahir zaman var. Ya!.. Burada. Bir… Allah’ının Resulü affeder inşallah. Ahir zaman, diyor. Ahir zaman…

Ben burada… Burada bir şey söyleyecektim. Caydım.

Ama gene söyleyeyim. Günümüze. Gelecek günden, daha iyi getirsin. Âmin. Gelecek günü, bugünden daha iyi getirsin. Âmin.

Neye? Muhammedî olarak getirsin. Kur’ân-ı Azimüşşan üzerine getirsin. İnsan olarak getirsin. Kâinatı, altı milyarı birbirine sevdirsin. Şu zulmeti ortadan kaldırsın. Ya rabbi!..

Hayrihi ve şerrihi… Amentü billahi ve melaiketihi ve kütübihi ve Resuluhu, vel yevmil ahiri!..

Burada bir şey var. Dikkat edin.

 

Hayrihi ve Şerrihi Min Allahu Teâla

Hayrihi ve şerrihi min Allah! Allah’tan burada, şimdi işitiyoruz. Zamanında böyle gelmiş. Peygamberler ümmetinden böyle gelmiş. Bizim! Peygamber ümmetindeyiz elhamdülillah!

“Efendim, madem ki hayır-şer Allah’tandır.”

Buna çok dikkat edin.

“Amentü billahi, imanın altı şartını… Böyle, hayır-şer Allah’tandır. Meyhaneye de giderim, camiye de giderim. Kime ne?”

Dikkat edin!

“Şerri alırım, caminin içine girerim. Hayrı da alırım, meyhaneye girerim. Kime ne? Neye karışırsın? Bana demokrasi var.”

Yok! Kurtaramayız. “İkisi de… Hayrı-şerri… İkisi de helâl, mubah.” deseydi, eyvallah! Birisini haram kılmış. Birisini haram kılmış!..

Şimdi güzel bir misal söylüyorum. Güzel bir çay… Çay olarak içiyoruz. Güzel bir ayrana da biraz çay katalım. Ne çay içilir, ne de ayran. İşte misali o…

Hem hayrı, hem şerri isteyelim. O olmaz. Hem şerri isteyelim? O da olmaz. Şerre ceza koymuş. Hayra da mükâfat koymuş. Mükâfatla, cezayı birbirine karıştırmak?

Amentü billahi’yi sık sık okuyalım. Hayra ve şerre dikkat edelim. Şerrin karşısına ceza koymuş. Hayrın karşısına mükâfat koymuş.

Allah yine, bütün altı milyar nüfusu, Muhammed Mustafa (Allah’ın selamı üzerine olsun) ümmetine hayrı nasip etsin. Âmin. Şerden korusun. Allah hepinizden razı olsun. Âmin. Hepsine maddi ve manevi, iyi günler göstersin. Âmin. İyi günün içindeyiz inşallah. Oku şimdi.

 

Hadis

“Muhterem kardeşlerim. Efendimizin emrettiği gibi, bir hadis-i şerif var. Namaza ait. Namazın içinde olan…”

Bir dakika… Şimdi buradaki, Hacı Efendinin okuyacağını mesela… Ya işinden, ya daireden… Her ne olursa… Saat ile olan iş. Hükümete ayarlanmış.

Saat beşte paydos… Sekiz saat vazife var. Misal söylüyorum bunu. Beşte paydos. Deseler ki: “Yahu, işte mesai var. Ama bu kadar da fazla, yine para alacaksınız.” Hemen derhal kabul ederiz. İnşallah. Para olduğu için. Mesai var. Beş saati tamam ettik, ama iki saat daha çalışabiliriz.

Hadis, Peygamberim (Allah’ın selamı üzerine olsun)cemaate İmam olmuştu. “Semiallahu limen hamideh!” Aynı!..

 “‘Otuz küsur meleğin, onun sevabını, ben evvel yazacağım diye konuştuğunu gördüm.’ buyurdular Yüce Peygamberimiz.

Ayrıca namaz kılarken, iki secde arasında okunacak dua var. ‘Allahümme mağfirlena, verhamna, vağfurlena, vehdina, verzukna.’  Okunması… Bu duayı büyük insanlar okumuştur. Manası şu: ‘Allah’ım beni mağfiret et. Affet. Bana sıhhat ve afiyet ver. Ve rızkımı bol eyle. Âmin. Ve rızık darlığı verme.’ demek oluyor. Âmin.”

Allah razı olsun. Allah razı olsun…

Şimdi Bursa’da birisi, hatim duayı buraya havale etmiş. Bir yaprak al… Bu. Oku.

 

“Bismillahirrahmanirrahim

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.

Alimül gaybü veş şehadeh

Huver Rahmanir Rahim.

Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu

El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,

Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;

Sübhanallahi amma yüşrikun.

Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;

Yusebbihu lehu ma fissemavati vel ard,

Ve Huvel Azizül Hakîm.

 

Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,

Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.”

Bunu öğrenin dedim. Hepinize verdim ama… İnşallah öğreneceğiz. Çok seviyorum. Amenna ve Saddakna.

“Sübhanel ebediyyül ebed

Sübhanel Vahidül Ahad

Sübhanel Ferdis Samed

Sübhane Râfi’issemai bigayri amed

Sübhane men basadal arda alel mein cemed

Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded

Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad

Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled

Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled

ve lem yekün lehu küfüven Ahad

Sübhane men yerâni

ve yesmeu kelâmi

ve yagfiru mekâni ve yerzugni

ve lâ yensâni.

Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun

ve selâmün alel mürselin

vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”

 

Allah rızası için, lillahil Fatiha!

 

Bitti mi? Tamam mı? Allah razı olsun.

Şimdi bunu çok dağıttık. Yine almayan alsın. Birer tane ezberleyin. Almayan alsın. Ezberleyin. Bu yeni getirdiğimi basalım inşallah. Fakat ezberlemeye! Okusunlar yahu! Canınızı seveyim...

Bir kısım da şu tarafa ver. Ver. Orda dağıtsınlar. Bu hepimize lazım. Çok lazım.

Şimdi eğer vaktiniz varsa bekleyin. Vaktiniz yoksa, işinize, daireye yetişin. Şu Hatim duasını, Bursa’dan buraya havale etmişler. Allah cümlesini kabul etsin.

 

Tövbe İstiğfar, Temeldir

O ki insandır. Bu hepimizin! Ezberlenmesi şart ve her gün de bir defa okumasını… Bir dakika sürmüyor okuması, bak. Hepinizden rica olunur. İnşallah öğrenin. O çok mühimdir.

Bir binanın temeli olmasa, bina havada durur mu? Bu temeldir. Yani hayrı-şerri, günahı-sevabı, Kur’ân-ı Azimüşşan’a başlamadan, bir ayeti şerifi okumadan… Temelidir. Ve nikâhta malumunuzdur. Hepsi. Kalkarsın birine bir şey söylersin, bir küfür edersin… Ya dışarıya karşı, ya içinden… Hemen kendi kendinize tövbe istiğfar edin. Nikâh duası edin. Bir hocanın arkasından koşamazsın ya… Camiden hocayı alıp da “Aman işte nikâhımız bozuldu. İşte şunu yenileyin.” diyemezsiniz. Kendi kendinize yaparsınız. Bu çok lazımdır. Evet. Devam. Çok lazım. Öğrenin.

“Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim,

Evvela tövbe edelim. Diyelim cümle günahlarımıza, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah, tevbe Estağfirullah. Estağfirullahel azimel, kerimellezî, lâ ilâhe illâ hüvel hayyel kayyûme ve etûbü ileyhi tevbete abdin zâlimin linefsihî, lâ yemlikü linefsihî mevten ve lâ hayaten ve lâ nüşûrâ. Ve es’elühüt tevbete vel mağfirete vel hidâyete lenâ innehû hüvet tevvâbür rahiym.

İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! İlahi Ya Rabbi! Eğer bizim elimizden, ayağımızdan, gözümüzden, kulağımızdan, dilimizden ve bütün azalarımızdan bilerek bilmeyerek bu ana, bu saate, bu dakikaya gelinceye kadar, her ne ki kelime-i küfür ve fiil-i küfür, günah, isyan, hata, şirk ve malayâni sadır ve vaki olduysa biz onların cümlesine hulüsi kalp ile tövbe ettik, tövbe ettik, tövbe ettik,  pişman olduk ve bir dahi işlememeye azmi cezmi kasdettik.

Peygamberlerin evveli Hazret-i Âdem safiyüllâh, ahiri ve iki cihan serveri bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafa ve Ahmedi bâ safâ sallallahu teâla aleyhi ve sellem Efendimiz’dir. Bu ikisi ve bu ikisi arasında ne kadar Peygamber gelip geçtiyse, cümlesine inandık, dilimizle ikrar, kalbimizle tasdik ettik. Elhamdülillah. Haktır ve gerçektir, kavlinde sadıktır.

Âmentü billâhi ve bimâ câe min indillâh. Âmentü bi rasûlillâhi ve bimâ câe min indi rasûllillah. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusülihî vel yevmil âhıri ve bil kaderi hayrihî ve şerrihî minellâhi teâlâ vel basü ba’del mevti hakkun elcenneti, hakkun ennarul, hakkun eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh. Eşhedü en lâ ilâhe illellâh ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlüh.”

Allah rızası için, Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, gelmiş geçmiş, bütün Peygamberlerin yüzü hürmetine… Bu duayı, hakkıyla, yakîn okuyanın yüzü hürmetine, lillahil Fatiha!..

Allah razı olsun. Allah kabul etsin. Allah kabul etsin.

 

Hadis-i Erbain

O çıkan hadisten biraz getir. Kim almamışsa alsınlar. Orda bir şey ilave ettik. Kasideler koyduk. Sadreddin Konevi. Bu ana kadar dört defa elden çıkmış. Şimdi bu zaman çıktı. Elhamdülillah! Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine, cümlenizin, hayrı, bereketi yüzü hürmetine, on, on iki bin tane basılacak. Ve daha basılacak. Ben söyledim. Yüz binlerce olacak inşallah. Almanca’ya çevirsinler. Dağıtsınlar.

Şu, girişi oku. Almayan istesin. Alın. Allah’a hamd olsun!

 

“ Allah’a hamd olsun...

Ki O; zatı ile zatında ve zatı için esma ve sıfat tecellileriyle tecelli eder.

Ve O; sıfatının çokluğu ile, zatı birliğinde zahir olur. Sonra O; nimetlerinin ve iyiliklerinin zuhur yerlerinde isim ve sıfatlarının gömleklerine bürünür de görünür.

Yine O; öyle bir zattır ki, kendi kendini gizlemiştir… ve... saklanmıştır…

Nerede?

Derseniz; deriz ki;

Gayb hali tekliğinde… Hem de şanına yakışan bir gizlilikle…

Burayı pek anlayamazsınız. Ama anlayan var. Ama anlayamayan da var. İnşallah okuya okuya, buraya giriş yaparsınız. Giriş yaparsınız…

Elhamdülillah! Muhammed!.. Allahümme salli ala seyyidina Muhammed! Şefaatine nail etsin. Kâinatı, Rahman, Rahim sıfatını, oraya dâhil etsin inşallah. Âmin. Dâhil etsin. Onu da, Hz. Âdem’den bu ana kadar…

O son zamanlarımızı. Kendi beyan ettiğini. “Ahir zaman.” diyor. Elimize geçtiğinden… O’nun nuruyla, O’nun kokusuyla yaşadığımızdan, Cenab-ı Hakk’a yüz milyonlarca, trilyonlarca hamdü senâ olsun. Hepinizin namı hesabına. Âmin. İslâm âleminin… Hıristiyan âlemine de Allah nasip etsin. Âmin.

Evet…

 

Nübüvvet kokusu

 “Delilini isterseniz; işte O’nun kavli;

‘Ben gizli bir hazine idim. Bilinmemi istedim.. Halkı bilinmem için yarattım…’

En kâmil, en tam bir mazhar olana Allahü Teâlâ’dan salat…

Ki O, en faziletli ve bu fazileti umuma şamil bir tecelligahtır…

Ve O, en güzel duyan olup, keza mana kokusunu da en çok alandır…

Madde ve mana arasında, tam nailiyete eren, O olmuştur…

Madde ve mana suretine yine haiz olan O’dur…

Nusha-i Kübra ile, nüsha-i suğra’yı camii bir zattır.

Yani; Dünya ile ukbayı temsil eden zat…

O’nun ism-i şerifi Muhammed’dir… İşte, Allahü Teâlâ’dan salat ve selâm dileğimiz bu zatadır…

Bütün âline.. Pek keremli ve şerefli ashabına da olsun…

Şimdi kısaca derim ki;

Bu eser; Hadis-i Erbain’dir…

Kırk Hadis’tir.. Hepsinden nübüvvet kokusu gelir. Mustafa buğusu tüter…

Mustafa buğusu!.. Amenna! Yani, Peygamber Efendimizin kokusu gelir. Yüz binlerce hadisin içinden seçmişler. Ayet ve hadis birbirisine giriyor. Ayet, hadis. Ayet, hadis… O, onu takviye ediyor. O, onu takviye ediyor. Onun için.

Allah, yapandan razı olsun. Âmin. O! Hz. Konevi. Çok, gece gündüz uyumadan… Süleyman Çelebi! Mevlüt sahibi... O da öyledir. Gece gündüz uyumadan...

Bunu doğrudan doğruya Allah’ın Resulü’nden almış. Allah’ın Resulü’nden ve sözünden, zahir, batın almış da bize böyle aksetmiş. Nübüvvet kokusu geliyor… Kimin kokusu? Hz. Fahri Kâinat Efendimizin kokusu geliyor. Bu kokuyu kaybetmeyin. Bu kokuyu! Gece gündüz, uyumadan bu kokuyu alın. Hatta kokuyu aldıktan sonra, Cemâli de alın. Kemâli de görün. İnşallah! Ahlâkını da görün. 

Bir gittiğimiz vakit,  bir sıkıntının içinden görürsünüz. Şimdi burada, diyelim ki, Allah korusun… Birisi, bir hafif makinalı tüfek ile kapıya dikildi. Allah fırsat vermesin. Hepimizin ümidi kesilir. Hemen arka sıra, ya iki polis, ya iki jandarma tanıdığınız, arkasına çıkıverse… Öteki hükümsüz kalır. Hepimiz seviniriz. Allah’ın izniyle, O’nun yüzü hürmetiyle, O’nu tanıyalım, bilelim. Kokusunu alalım. Çünkü dünyevi-uhrevi, kurtarıcımız O’dur. Allah’ın izniyle!.. Evet. Oku.

 “Bu hadis-i şerifler benim virdimdi…

Hepsini topladım, şerhettim.. Ama bu şerhim, sofiye meşrebi üzerine oldu…

Yani; Tasavvuf…

Başarı dileğimi, yüce Allah’a arz ederim…

Sofiye meşrebi. Tasavvufî. Biraz çalışalım. Yani onu elde edelim. Anlayalım yani. O kokunun nereden geldiğini, o ismin nereden geldiğini, nerede zuhur ettiğini bilelim inşallah. Oraya işaret ediyor. 

 

Ben O’ndayım. O Ben’dendir

(Birinci hadis okunuyor…) 

“Resulullah (Allah’ın selamı üzerine olsun)Efendimiz şöyle buyurdu:

‘Merhametli olanlar… Bunlara Rahman olan Allah merhamet eyler. Yerde olanlara merhamet ediniz ki, göktekiler de size merhamet edeler.’

Manası ve tasavvufi yönden tefsiri:

Ey cüz’i ruh, sır ve ruhanî kuvvetler… Keder şüphesinden yana temiz olan Rahmanî damga taşıyan rahmet feyzini saçınız. Kime bilir misiniz? Kendinize… Beşeriyet vasfınızın arzına.

Yani bu tabiî varlığınızın toprağına… Ve onları çağırınız, şer’î hükümlerin esasına uysunlar. Onlara muvafakat etsinler.

Tabiî sıfat taşıyan resmiyetler de manen muhalif davranmaya…

Bu işe böyle devam ediniz. Ta ki feyyaz olan küllî ve ilahî ruhunuz, Semâ mertebesinden yükseklik getire, Rıfat vere…

‘Neyle bunları yapar?’ derseniz, ‘Rabbanî varidat şimşeklerinin eseri ile, Rahmanî tecellilere ait nurların doğmaları ile…’ deriz.

Bunlar yaptıklarınıza birer mükâfattır. Yani amellerinize. Ama yararlı amellerinize.

Nasıl ki Hak Teâlâ, Vehhab ismi hürmetine manalar feyzini ve rahmanî hikmetlerini önce ruha verdi, ruh da sırra, sır da kalbe, kalp de nefse, nefis de diğer duygulara ve onlar da cisme…

“Netice: Her kim, şefkat ve merhamet vasıflarına bürünürse, Yüce Rabbın rahmetini kazanmış sayılır. Yavaş yavaş ondan gelen rahmet nesimi (lâtif rüzgar) önce ruhunu sarar, sonra derece derece bütün dış yapısını kaplar. Ama dış temiz olunca…”

Allah! Şu müjdeye bakın! Şu hadise bakın! Şu ayete bakın!

Bu neye benzer biliyor musunuz? Çok sevdiğiniz bir kardeşiniz, bir kimse, size bir kat elbise getirse, “Bunu sana hediye getirdim.” diye. Seninse ona ihtiyacın var. Elbiseye... Kaftanlı, ipekli kumaşı… En güzel kumaştan bir elbise!.. Giyersen… “Ben O’ndayım. O Ben’dendir.” Yahu! Şu elbiseyi kaçırmayın! İyi mi? Şu hadisi kaçırmayın! Sizden rica olunur. Şu hadisi kaçırmayın. Oku oku.

Giyelim şunu yahu. Kaçırmayalım, giyelim.

 

İsm-i Azam

(Dördüncü Hadis okunuyor…)

“Resullulah (Allah’ın selamı üzerine olsun)Efendimiz şöyle buyurdu:

‘Her kim Allah için olursa… Allah onun için olur.’

Hadisi Şerifin metin tercümesi, zahir açıdan yukarıdaki mealden ibarettir. Bunun manevi bir tercümesi vardır ki onu özet olarak aşağıya alacağız.

Şöyle ki: Bir kul, benliğinden fena bulur, anını, zamanını bir yana atar; varlığı, mevhum nefsine izafe etmekten geçerse, Hak Teâlâ ona kayıtsız şartsız tecelli eder.

Bir başka mana daha: her kim fiiller, sıfat ve zat yönüyle fenafillah mertebesine ererse, onun mazharında İsm-i Azam zuhur eder –zat, sıfat ve esma, efal (fiiller) olarak.”

 

Amenna ve Saddakna

İsm-i Azam! Buradan geçti bak. Kaçırmayın. Bunu kaçırmayın.

Cenab-ı Hakk’ın bize musallat ettiği şeytan var ya? Bütün âlemi baştan çıkaran… İsm-i Azam duasına güveniyor. Diyor ki: “Ben de öleceğim, ben de gideceğim.” diyor. “Fakat son zamanda, İsm-i Azam duasını biliyorum.” diyor. “Okuyacağım, yine yakayı kurtaracağım.”

O. Cenab-ı Hak’la başbaşa kalır. Allah bilir. Bak, ben burada, hemen bir merhamet ediyorum. Ama Allah’ın Resulünün haddine tecavüz etmeyelim. Bunu yine, başbaşa bırakalım. Allah isterse affeder. İsterse, gene cezasını verir. Burada kalalım inşallah. Şu İsm-i Azamı, orayı bir daha oku. Orayı…

 

Tahtakurusu

“Şöyle ki: Bir kul, benliğinden fena bulur, anını, zamanını bir yana atar; varlığı, mevhum nefsine izafe etmekten geçerse, Hak Teâlâ ona kayıtsız şartsız tecelli eder.

Bir başka mana daha: her kim fiiller, sıfat ve zat yönüyle fenafillah mertebesine ererse, onun mazharında İsm-i Azam zuhur eder –zat, sıfat ve esma, efal (fiiller) olarak.”

Dikkat edin yahu! Benlik nedir yahu? Şu bizi rahatsız eden… Bir nefsi emmaredir yahu! Tahtakurusu… Şöyle ezelim, atalım. Ondan çektiğimiz nedir yahu?

Bu da, hepinizin malumudur. Bugün, sonradan gelip işitmeyenler için söylüyorum. Bir tahtakurusu kadar hükmü vardır. Şu gözümüze, kulağımıza, şu dilimize hâkim olalım. Burada çünkü. (Kafasını göstererek) Burası ayrı. Burası. Dikkat edin. Şu boğazdan, kafa kısmı ayrıdır. Kafa kısmından, kalbin altına kadar, göbeğe kadar, o da ayrıdır. Göbekten aşağıda, dünyamızdır. Şu göbekten aşağı… Vazgeçelim yahu! Allah için kullanalım. Allah için. Şu gözü, dili, kulağı…

Mesela bir televizyon seyrediyoruz. Ya bir radyo, ya bir şey oluyor… Fakat zevkli. Böyle bakıyorsun. Ki nefsi emmarenin hali. Oraya kayıyor. Seviyor yani…

Orda dur yahu! Kendi kendimize konuşalım. Göz görüyor. “Aman bir elime geçse…” Yani bir de dua edelim. “Bilmeyerek…” Bak, bak, bak! Ne hatalar yapıyoruz.

Mesela, bir şehvet için birisini çok arzuluyorsun. Onu elde etmek için. “Allah’ım bana yardım et.” Bak, bak, bak! Allah’ı nereye davet ediyoruz.

Dikkat edin. Dikkat edin gençler!

Cenab-ı Allah’ın, o kadar ki bizi sevdiğinden, her şeyden haram kıldığından, men ettiğinden. O nefsani hale vakıf olmak için, Cenab-ı Allah’ı oraya davet ediyor. Bak ne haltlar işliyoruz. Benim kusuruma bakmayın. Ne haltlar işliyoruz, ne günahlar işliyoruz? “Allah’ım bana güç kuvvet ver de, şuna beni sevdir de, şuna muvaffak olayım…” Yani bak, bak, bak! Allah’ı nereye davet ediyor?

Dikkat edelim. İyi mi? Şu İsm-i Azam... Benim derdim çoktur. Derdime biraz derman olun yani. İyi mi? Neler yapıyoruz! Hiç haberimiz yok. Neler yapıyoruz… Cenab-ı Hak’kı nerelere davet ediyoruz?

 

Akl-ı selim

Baştan! Baştan şu kafayı… İşittiğimizi, bildiğimizi, gördüğümüzü Allah ve Allah’ın Resulü için kullanalım inşallah. Allah ve Allah’ın Resulü için kullanalım.

Burada aklıselim var, orda da kalbi selim var. İnşallah ikisini birleştirelim. Bak bir karıştır. İnşallah aklı selimi kalbe indirelim. Ya!.. Kalbi temizleyelim, aklı selime teslim edelim. O ayrı çekmesin. Çekmesin. Birleştirelim. Aklı selim, kalbi selim sahibi olun.

Şeytan gibi, şu İsm-i Azam duasına güvenerek, “Ben yakayı kurtaracağım, çünkü İsm-i Azam duasını biliyorum.” demeyelim.

Evet… Çalışırsak, muvaffak oluruz inşallah.

Çalışmazsak, bu binayı temizlemezsek, nefsi emmarenin arkasından koşarsak, İsm-i Azam’ı, duasının ismini bilmeyiz.

Allah, Habib-i Ekrem’in yüzü hürmetine nasip etsin inşallah. Âmin.     

Atalım yahu! Atalım yahu! Atalım. Eğer maksudumuz Allah ise, Allah’ı sev!

Eğer maksudunuz nefsinizse, “Terk edin.” diyor yahu. Bütün Peygamberler.

Hz. Âdem’den, Hz. Fahri Kâinat Efendimize. Yine O’nun ismiyle, yine O’nun sözüyle. O’dur! Burada zuhur eden, O’dur! Biraz kendimizi toplayalım. Utanalım, sıkılalım.

 Bizi en çok baştan çıkaran, göz, kulak, burun. Terbiye edelim onları inşallah. Ahlâk-ı Muhammedî ile terbiye edelim.

 

Ahlâkınızı Tekâmül Etmek İçin Gönderildim

Burada bir şey geldi, malumunuzdur hepinizin. İlim… İlim bir derecede, öğrenmek bir derecededir. Allah’ının Resulü malumunuzdur.

Yine hadis-i şerifle, el Hakk-ul Azim! “ Cenab-ı Hak tarafından, ahlâkınızı tekâmül etmek için gönderildim.” diyor.

Şu burnumuzu nefsimizden, şu gözümüzü nefsimizden, şu kulağı nefsimizden tıkalım… Tıkalım yahu!. İnşallah.

Şimdi Allah’ın Resulünün ahlâkı var. İlim ilerdedir… İlim daima, Kur’ân ilmi ilerdedir. Fakat, “Ahlâkınızı tekamül etmek için gönderildim.” diyor.

 

Dünyanızdan Üç Şey Sevdirildi

Burada bir şey daha aklıma geldi. Bunu Elhamdülillah hepiniz biliyorsunuz. Burada bir ilave var. Neydi? “Dünyanızda…” Bak, buraya çok dikkat edelim yahu!.. Allah ve Allah’ının Resulü’nden utanalım. Helâl kıldığını işleyelim. Dünyadan haram kıldığına biraz yüz çevirelim. Yani akla, fikre, kalbe, göze biraz yüz çevirelim. Haram kıldığına…

“Dünyanızdan üç  şey bana sevdirildi…” Buradaki, “Dünyanızdan…” Dünyamızdan demiyor!.. Bak dikkat edin!.. Bir daha söyledim. Burada, “Dünyanızdan…” diyor. Allah’ının Resulü, bu haliyle bizim dünyamıza girmiyor. Yani, “Benden uzak dur.” diyor. Dünyamızdan demiyor. “Dünyanızdan,” diyor “üç şey bana sevdirildi. Gözümün nuru namaz… Gözümün nuru namaz, güzel koku, güzel, Salih kadın.”

Şimdi, bizim kadını sevdiğimiz gibi söylememiş. Çünkü kadın O’nun anası!.. Bütün Peygamberler arası, ilahi bir fabrika. Bu hususta kadına işaret etmiş. Nefsani şehvetten kadına işaret etmemiş.

Dikkat edin. İlahi ulviyette kadına işaret!.. Ah, şu kadınlar kıymetini bilse. Hepsi cennetliktir. Hepsi cennetliktir…

Kokuya gelirsen… Şu Hicaz’dan çıkan, Türkçemizden çıkan gül kokusu, Hicaz kokusu değil... Kitabın başındaki! Girişindeki, “Nübüvvet Kokusu geliyor,” diye. O kokuyu alın. Kokuyu Muhammedî’yi alın. Kokuyu Muhammedî’yi, ilmi, irfanı Muhammedî’yi alın. Onu seveceğiz.

Yoksa en iyi cinsten getirip, bir tası üzerimize döksek, beş dakika sonra koku yok olur. Kaçar gider. Bizim hacılarımız malum... Allah onlardan razı olsun. Veriyorlar miski. Döküyorlar. Miski amberi sevmiş ya…

Allah’ın Resulü burada böyle buyurmuş değil. Nübüvvet kokusunu alın. Peygamberin kokusunu alın. Burada izah ediyor. O misk değil. O temizlik. Onu da atmayın. Onu temizliğinize, elinize, yüzünüze sürün. O temizliktir. Fakat, “O” koku değil. İş bu, Nübüvvet Kokusu!.. Peygamberin kokusu!.. Dikkat edelim…

 

Bu Dünyanın Son Zamanında

Yahu bak! Şurada bir saat, iki saat oldu. Dikkat edelim yahu! İki saat oldu. Şu bütün mâsivayı terk edin.

Burada ilahi feyzi, ilahi Nuru Muhammedî’yi, Kokuyu Muhammedî’yi alıyoruz. Şükür olsun ki, bu fırsatı bize vermiş. Hepimize! Amin. Hamdü senâ olsun. Hamdü senâlar olsun. Bu dünyanın son zamanında, kara bir bulutun içinde, Rahmetel lil Âlemin tecelli ediyor. Burada.

Oku. Biraz kendimize gelelim yahu! Şu kapıdan çıkarken, burada bırakmayın. İyi mi? Bak, hastayım. Bak, hasta halimle konuşuyorum. Hepsini burada bırakmayın. Alın, gidin! Burada daha çok var… Daha verir… Beraber götürün.

Oku…

-(Beşinci Hadisi Şerif okunuyor...)

“Resullullah (Allah’ın selamı üzerine olsun)Efendimiz şöyle buyurdu:

‘Yüceliğine yüce, mübarekliğine mübarek Allah, dünya semâsına nüzul tecellisi eyler ve buyurur:

Yok mu tevbe eden?.. Ki, onun tevbesini kabul edeyim.’”

Yok mu tövbe eden?..

Şimdi burada, bize yaramayan, Allah’ının Resulüne yaramayan, Allah’ın Cemâline, Celâline yaramayan halini… Şimdi herkes halini iyi ve kötü biliyor. İyisini alalım… Kötüyü içimizden atalım. Hepimiz, tövbe istiğfar edelim. İyi mi? İşte şu ayeti bırakalım.

Hepsini bana bırakın. Ben toplarım. Çöp tenekesine atın. Burada zuhur edeni alın, götürün.  İyi mi? Hemen tövbe edelim. Sözümüzde duralım. İnşallah. Evet…

 “Hani duacı?.. Ki, onun duasına icabet edeyim.”

Yahu, hadi bakalım! Yahu yapmayın. Bunu yapmayın… Ağlayın, gözyaşı dökün! Kendinizi oraya verin biraz yahu! Devam…

 “Bağış talebinde bulunan yok mu?.. Ki, onu da bağışlayayım.”

Bağış talebinde bulunan yok mu? Yok mu ki, onu da bağışlayalım. Allah’ım! Affı mağfiret! Amin deyin, Amin!

 

Bilinmemi İstedim

 “Hadisi Şerifin tercümesi, kısaca yukarıda arz edildiği gibidir. Ama onun bir manası vardır ki, hiç de buna benzemez; iç açan… gönül ferahlatan… göz aydınlatan.

Aşağıdaki cümlelerde o manayı bulacaksınız:

‘Bilmelisin. Yüca Allah’ın nüzulu bir başkadır. O’nun adına: Ruhanî… Nuranî… ve Manevî… denir. Sonra bu nüzul tecellisi, özellikle isimlerin hükümlerini, izlerini, yer ve semâ boşluğu alanında zuhurlarını göstermekten ibarettir. Keza, cümle vadileri, alabildiğine, önden sona böylece doldurmaktadır…

Unutmamalı ki, bütün bu zuhurlar, yani semâ boşluğunda meydana gelen zuhurlar –ama ne olursa olsun, ister hakikat, hakikat babından tümden olsun, isterse gizli, saklı yaratılış yönü ile incelikleri ve remizleri taşısın- hemen hepsi lafızlarla ve harflerle tahakkuk edip, bir gerçek olduğunu gösterir…

Bütün bu olanlar, ehadiyeti makamından coşarak gelir. Öyle bir gizli gecede ki, ona, “Ben gizli bir hazine idim…” mealine gelen Kudsî hadisi ile işaret edilir.

Evet… Yüce Allah daima tecellisini ve zuhurunu meydana getirir. Ama vahidiyeti makamında. Ve öyle bir âlemde ki ona, “Bilinmemi istedim… Halkı o sebeple yarattım.” Kudsî hadisi ile işaret edilmektedir.’

Bilinmemi istedim. Halkı bilinmem için yarattım.

Elhamdülillah!

Şu Allah’ın bizi sevdiğine bak. O’nun on misli, on misli benzemesi, bizi sevdiğini; biz de bir misli, bir parmak sevelim yahu!.. Çünkü gidişimiz O’na. Başka bir Allah yoktur ki, oradan kaçalım. Oraya girelim. Gidiş oraya.

Şimdi, bin dört yüz on yedi sene evvel olan sözü, ve yüz bin sonra da, dünyaya gelen söz, gene geçerlidir. Allah’a Hamdü senâ olsun. Kelime-i Şahadet ile Kelime-i Tevhid ile O’na inan ve iman etmişiz. Allah’ın kuluyuz. Hz. Fahri Kainat Efendimizin (Allah’ın selamı üzerine olsun) ümmetiyiz.

Eşhedü en lâ ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Resuluhu!

Allah cümlemizi ak bir yüz ile, gönül bir yüz ile, kokuyu Muhammedî’yle, şefaati Muhammedî’ye nail etsin! Allah rızası için, Lillahil Fatiha!...

Beşeri sıfat, nefsi emmare dediğimizi, Amentü billah’ta geçen hayrı ve şerrimizi, herkes ne yaptığını bilir. Her ne ettiğini bilir.

Bunu, bize yaramayan, insana yaramayan, hayvana yaramayan, Kürre-i arz’a, taşa toprağa yaramayanı bırakalım. Tövbe istiğfar edelim. Yarayanı alalım inşallah! Yarayanı alalım.

Allah hepinizden razı olsun. Amin. Allah bugünleri daha fazlalaştırsın. Amin. Eksik gitmesin. Karabulutlar gelmesin. Amin.

Hadi bakalım, Ya Allah!

“Sizden de Allah razı olsun. Başımızdan eksik etmesin.”

Her tarafa, hep beraber. Hep beraber…

 

Uyku

Aç kalmayın ama, hayatta yaşadığın kadar yiyin. Şu mideyle, uykunun ziyanını görüyor musun?

Biz elli, altmış senenin içinde yaşarız. Yirmi beş okula, çoluk çocuğa geçiyor. Okul, çoluk, çocuk, işte şu, bu yetişiyor. Yirmi beş sene. Yetmiş beşten yirmi beşi al, kaç kaldı? Elli...   Elli bu! Elli seneyi de, mideyle uykuya mı sarf edelim yahu? Hiç olmazsa yirmi beşi dünyamıza, Allah’ının emrettiği, helâlinden buyurduğuna… Yirmi beşi oraya sarf edelim. Yirmi beşi de yine, Allah ve Allah’ın emrine sarf edelim! Nedir şu gaflet yahu? Uyku! Görüyor musun? Uyku…

Şu halimize bakın yahu! Şu halimize bakın… Bir de hasta olduk. Bekliyorum ki hemen akşam olsun. Yoruluyorum... Akşama gözüm uykuda… Sabah namazı da… Geçe kaldı. Vay, vay, vay, vay halimize. Evet…

“Beni isteyen gece uykusundan kalkıp, Benim sohbetime nail olur…” diyor.

 Allah’ım! Bu kelime neye benziyor biliyor musun? Bu kelime İsm-i Azam duasına yol açıyor. Demin İsm-i Azam duasını okuduk. Hadiste. O oraya yol açıyor. Biz ne yapıyoruz? Bir daha, bir daha, bir daha söyledim. Kusuruma bakmazsınız…

Biz ne yapalım? En iyi; makbul çalışanınız, yatsı namazı kıldıktan sonra, yatağınıza girerken; “Allah’ım rüyadan, Hz. Muhammed Efendimizi göster. Ne olur! O’nu çok seviyorum.” diyor.

Şu yaptığınız hataya bakın. Buradaki hale bak, ama gene isteyin. İyi mi? Gene davadan vazgeçmeyin. Uykudan, yine isteyin. Rüyada görelim, Hz. Fahri Kainat Efendimizin hayırlı Cemâlini görelim inşallah. Devam edelim.

Fakat, uykunun burada ziyanını görüyor musun? Eğer uykusuz, mesela beden Hakk’ını vereceğiz. Üç, dört saat, beş saat Hakk’ını vereceğiz. Gecenin gece namazı var. Kalkıp ibadet edeceğiz. Kazaya kalmış namazlarımız var. Vesaire… Bunu ifa edersek, O Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, O’nun izniyle, Cenab-ı Hakk’ın bize bahşettiği şu ilmi ilahiyle, O’nları sahih göreceğiz. Oraya işaret ediyor.

Ama biz, dikkat edin! Bir şey söyledim. Uykuda Peygamber Efendimizi görelim ama. O davadan vazgeçmeyin. iyi mi? Ta ki alenî görene kadar, o davadan vazgeçmeyin. Gene isteyin yani…

Allah razı olsun. Şefaatlerine nail etsin. Ver, üç tane bana ver ki, basalım. Ötekini dağıtın bakalım. Hepsine yetmezse, inşallah basacağız. Bastıracağız. Dağıt ötekileri. Allah razı olsun. Amin.

Yapın. Her biriniz kendi kendinize göre bir şeyler yapın. Verici olun. Şu tarafa da ver. Orda dağıtsınlar. Yahu söyle, bunları bastırın.

 

Vasıl olmaz

Vasıl olmaz!.. Vasıl olmaz kimse Hakk’a. Hakk’ı isterler, ama vasıl olmaz.

Vasıl olmaz… Vasıl olmaz kimse Hakk’a, ta ki şu cümleden dur olmaz!

Şu masivadan… Ne varsa. Masiva, nefsi emmareden ayrılmadan olmaz, diyor.

Hepsi orayı tarif ediyor. Yahu, madem ki bu can Allah’ındır, inanç, imanımız vardır. Bu canı, Allah için feda edelim yahu! Neye saklıyorsunuz yahu?

Vasıl olmaz, vasıl olmaz… Bütün kainat bu işareti yapıyor.

Bu can Allah’ın mı? Evet… Bu akıl Allah’ın mı? Evet... Bu göz, kulak, Allah’ın mı? İmanın var mı? Evet…

Allah için bunu feda edelim. Nefsi için feda etmeyelim. Yahu! Bunu düşmana vermeyelim yahu!

Vasıl olmaz, vasıl olmaz kimse Hakk’a, ta ki şu cümleden dur olmadan!..

Dur! Ayrılmak yani. Dur olmak…

“Padişah…” Cenab-ı Hakk’a diyor.

“Padişah konmaz, şu sarayı Rahman’a.” Kalbe, ha!

“Padişah konmaz, ta ki Pür nur olmadan!”

Eğer Nur-u Muhammedî’yle nurlanmazsan, Padişah uzak durur. Gecekonduda Reisi Cumhuru davet ediyoruz ama, oturacak yer yok. Ya!..

 

 8  Kasım 1996 Cuma