31.SOHBET: AHLÂKINIZI TEKÂMUL ETTİRMEK İÇİN GÖNDERİLDİM
31.SOHBET: AHLÂKINIZI TEKÂMUL ETTİRMEK İÇİN GÖNDERİLDİM
Esselâmu Aleykum ve Aleykum Selâm.
Hoş geldiniz. Geçin oraya oturun yahu. Niye ayağa kalktınız yahu?
Böyle yaparsanız bir daha sokmam sizi. Bacak bacak üzerine atın, oturun. Hadi geçin oturun. Yapmayın yahu. Böyle yaparsanız ben üzülürüm sonra, öperim.
Geçin oturun hadi o tarafa. Otur yavrum, otur şekerim…
Güler Yüz, Tatlı Dil
Gönülden bir de şöyle, hepinizi kucaklarız.
Ne için? Allah için! Ne için? Güler yüz, tatlı dil için. Ne için? Hayvanlar, umumiyetle de insanı çok seviyor. Bu sevgi, Allah’ın insanları çok sevdiği için. İnsanları birbirine sevdiriyor.
Ya, Allah sizleri çok seviyor. Biz de O’nu sevelim inşallah. O’nun emrini tutalım. O’nun emrine karşı… Bir Hadisi Şerif’inde, hepinizin malumudur. “Güler yüz, tatlı dil… Güler yüz, tatlı dil,” diyor. “Kocaman yılanı, kocaman yılanı deliğinden çıkarır.” Yılan deliğinden çıkmaz. “Böyle güler yüz, tatlı dil gördü mü; böyle sürüne sürüne geliyor karşına.” diyor.
Birçokları, aynı yılanı zannediyor. Yok. Nefsi, yılandan da daha beter. Fakat güler yüz, tatlı dil, sabır gösterirsek devamlı, devamlı; normal hale gelir. Ahlâk-ı Hamid ile ahlâklanır. Ahlâk-ı Resul ile ahlâklanır. Nefs de ordan çıkar, gider. Cümlemize inşallah Amin.
Ruh Güzelliğiyle, Beden Güzelliğini Birleştirirsek
Cümlemize güler yüz, tatlı dil. İnsanın çok güzelliği var da. İkisi… Suretten güzellik var. Birisi de ruh güzelliği, ruhun güzelliği. Birisi de topraktan geldik, toprağa gidecek, beden güzelliği. Suret, sıfat, kaş, göz. Suret sıfatı. Beden güzelliği. Hüsnüniyet güzelliği çok iyidir. Hüsnü niyet güzelliği, çok iyidir… Allah hepimize vermiş. Elhamdülillah var. Hepimize vermiş... O bu dünya için, yaşaması için, beden güzelliği. Bir de ruh güzelliği var. Ruh güzelliği de Allah için. Ruh güzelliği…
Ruh güzelliğiyle, beden güzelliğini birleştirirsek, Akl-ı selim- Kalb-i selim olur. Daima söylüyorum. Ruh, beden güzelliğini birbirisine birleştirirsek, Allah’ın izniyle, Habib-i Kibriya’nın yüzü hürmetine, ruhu dışarı verir. Ruhaniyetin aslını, güzelliğini, neşesini dışarı verir. Neyle? Gözüyle, kaşıyla, ağzıyla, bedeniyle güzelliği dışarıya verir. İnşallah!.. Dışarı; beden güzelliği ruha verir.
Yusuf Aleyhisselam, Maddi-Manevi Güzellik…
Ruh güzelliği, beden güzelliğinden hiç bahsetmemiştik. Şimdi aklımıza geldi. Yusuf Aleyhisselam’a bak. Çoğunuz biliyorsunuz. Yakup Aleyhisselam on iki kardeş. On kardeş bir hanımdan, iki kardeş de bir hanımdan. En son Yusuf Aleyhisselam.
O’na maddi ve manevi Allah bir güzellik vermiş. Bir de nefsani. Bak, Peygamberler de nefsani oluyor. Yani bir kısmı oluyor. On iki, on üç, on beş yaşına gelince, böyle, o zaman büyük aynalar yok. Ama cep aynaları varmış. Etrafına, arkadaşlarına, kardeşlerine bakıyor. Bir de aynayla kendi Cemâline bakıyor. O vakit köleler alıp, satılıyormuş. Birisi köleyi getiriyor, gidiyor. Kayseri’den köle getiriyor. Ankara’da satıyor. O aynadan Cemâlini kaşını, burnunu…
Eğer ruhla, bedenle güzelliği birleştirirsiniz, inşallah hepiniz Yusuf’sunuz. Hepiniz Yusuf Aleyhisselam’sınız. Ahlâkıyla beraber inşallah. Aynada kendi Cemâlini gördükten sonra diyor ki, “Bir gün, babam beni köle olarak satsa,” diyor. “Bana en yüksek fiyatı verirler.” diyor. İçinden öyle geçiriyor. Çünkü çok güzel. İçinden öyle geçiriyor.
O gece, o aynadan sonra; bir, iki gün sonra, bir rüya görüyor. On tane yıldız, bir güneş, bir ay, Yusuf Aleyhisselam’a secde ediyorlar. Sabah kalkınca, anasının elini öpüyor, babasının elini öpüyor. Kardeşleri, abileri de var.
“Baba.” diyor. “Böyle bir rüya gördüm.” Babası derhal anlıyor. On iki evlattan, onun Peygamber olacağını anlıyor. Hak Yusuf’un. Yani on iki evlattan hak Yusuf’un. “Hayırdır oğlum.” İşte şöyle…
Öteki ağabeyleri; “Baba,” diyorlar, “Bunu tercüme eder misin?”
“Ben şimdi tercüme edemem, işte o kadar… Hayra karşı inşallah. Kardeşiniz iyi olacak. Bak ay, güneş, yıldızlar ona secde etmişler.”
Yani, güneşle ay, babayla anası. On yıldız da kardeşler. Peygamberlik, Nur-i İlahi ona geçti. Peygamberlik ona geçti. Onlar ona tabi oldular. Ruh ile beden güzelliği birleşmiş oldu. Allah cümlemize ihsan etsin inşallah. Hu! Rahman bu.
Fakat o rüyadan sonra Yakup Aleyhisselam, Yusuf’un üzerinde çok duruyor. Çünkü nur oraya geçti. Çok duruyor. Hatta yapabilirse, kimse olmazsa. Yusuf dışarıdan gelince, kalkıyormuş ayağa. Mevlâna’nın oğlu gibi. Fakat bedene değil, o ruha işte. O nura. “Aman Yusuf’a dikkat edin.” diyormuş. O on tane kardeş bir anadan yetişmişler. Evliler hepsi. Yusuf on beş yaşlarına giriyor. Babası çok kıymet veriyor.
Kardeşleri birbirilerine konuşuyorlar; “Bunu götürelim, öldürelim.” Diye. “O kadar hürmet nedir buna yahu?”
Ama siz öyle olmayın inşallah. Kardeşinizin yeri başka, baba ana yeri başka. Rahmet, rıza yeri başka. Cemâl, Kemâl yeri başka. O kini içerimizden atalım inşallah. Beden güzelliği ile ruh güzelliğini birleştirelim inşallah. Cümlemiz.
Kışın işte, kar yağarken, yağmur yağarken, iş güç de yok. Ava çıkalım konuşmaları yapıyorlar. “Baba, Yusuf da bizimle beraber gelsin. O da öğrensin, avı, yolu. Bir gün zamanla olur.”
“Oğlum, işte götürmeyin. Size zahmet olur.” Vesaire, şu bu, yalvarırken de zor ediyorlar, beraber götürüyorlar. Şeytan oynamaya başladı. Kesiyorlar bir tarafını, öldürdüklerini zannediyorlar. Yusuf’un giydiği elbiseyi de iplik iplik yapıyorlar. Bir kaç yerden kana bulaştırıyorlar. Yusuf’u çıplak olarak bir kuyuya atıyorlar. Elbiseyi alıp getiriyorlar.
“Baba.” Diyor. “Yusuf’u bir yere oturttuk, bizi seyretsin diye. Biz uzaklaştıktan sonra geldik ki, kurt yemiş. İşte elbiseler.”
İlk Âdem’in İki Oğlu
İlk Âdem’in, biliyorsunuz Elhamdülillah… İlk Âdem’in iki oğlu da böyle yaptı. İlk Âdem’in… İki kardeş birbirlerini kıskandılar, biri diğerini öldürdü. Fakat ölüm yok, gömme yok. Ne yapacağını bilmiyor? Adamı sırtına alıp dolaştırıyor. Eve getirse ölü. Babası kızacak. Bilmiyor… Böyle gelirken, iki kuş havada dolaşıyor. Ya güvercin, ya kartal diyelim. Birisi düşüyor, birisi geliyor gagayla vuruyor. Öldürüyor. Toprağı açıyor. Ölüsünü içine koyuyor. Üzerini örtüyor. Uçuyor gidiyor. Ha!.. Kuştan öğreniyor. Hemen indiriyor. Toprağı eşiyor. Kardeşini yatırıyor. Toprağı örtüyor. Çıkıyor, gidiyor.
Hepsi babalara malum oluyor. Allah babalara ciğer acısını vermesin. Amin. Sabah birisi geldi de, altı yaşındaki bir çocuğundan bahsetti. Dedim oğlum kızarsın ama, bu çocuk sakat. Yani öyle doğmuş. “Ben kızmam.” dedi. “Geldim, bir dua et.” dedi. “Hayatı bunun müşküldür. Yine Allah nasıl isterse, öyle yapsın. Yani zahmet size çektirmesin.” Gitti.
Âdem ile iki oğlu…
Babam Köle Olarak Beni Satsa…
Şimdi Yusuf ile kardeşlere gelelim. Allah her şeye Gafur. Yusuf’u kuyuya attıktan sonra, böyle masa gibi bir taş. Kuyu da derin. Taşın üzerine düşüyor. Altında su, bir tahta gibi yani. Allah boğdurmazsa boğdurmuyor. Hemen iki gün. Öğle vakti bir bezirgan geliyor, hayvanları sulayacaklar. Kendi de su alıp içecekler. Burada mola ediyorlar. Kovaya koyarken su doluyor. Kovayı da tutuyor. İpi… Kova ağır oluyor. Çekiyorlar ki on, on beş yaşında bir genç çocuk.
“Ne var oğlum?” diyor. “Düştüm.” diyor. Demiyor ki kardeşlerim beni attı. “Sen kimin oğlusun?” “İşte şu yukarda bir köy var,” diyor, “Geldim, görmeden düştüm.” Peygamber merhametli olur. O anda merhamet oldu. Alıyorlar, bir şey giydiriyorlar, yediriyorlar, içiriyorlar. O hayvanları, deve bezirganı beyi yanına alıyor. Mısır’a yakınmış. Mısır’a varıyorlar. İlk bezirgan da yolda, Yusuf’a bir bakıyor. Mısır’a giderken, satıyor.
Nerden geldi böyle? Kendi kendimize de, ne maddi ne manevi, iftira etmeyelim. Kendi nefsimize dayanmayalım. Daima kendimizi hor görelim. Kendi nefsimize karşı. Aynada söyledi ya? Biz eğer hata, eğer sevap, eğer günah, kendi kendimize kazanıyoruz. Allah bize hata vermez. Kendi kendimize… Yusuf; “Ben bir gün… Babam köle olarak eğer beni satsa. En yüksek fiyatı bana verirler.” diyordu. Bezirgan pazara çıkardı. Köle, satılıktır. Firavunun baş vekili geldi. En ucuz fiyata, yüz lira ederken, Beş liraya verdi. Firavunun baş vekili olduğu için, kimsede arttırmadı. Korktu herkes. Yani yüz lira yerine, beş liraya verdi. Aldı götürdü. Orda, çokları bu hikayeyi biliyor. Orda bırakalım.
Ahlâkınızı Tekâmül Ettirmek İçin
Allah şefaatlerine nail etsin. Onun ahlâkı üzerine, ruh beden güzelliğine. Ruh beden güzelliğine. Biz yine kendi kendimize dönelim.
Yine ahlâk.... Hz. Fahri Kainat Efendimize rücû edelim. İlmi başta tutmuş. Her an ilim ilerdedir. Allah’ın Resulü, “Sizin ahlâkınızı tekamül ettirmek için gönderildim.” Ahlâkınızı tekamül etmek için. Burada ilim var. Şu var, o var, var yok. “Ahlâkınızı tekamül ettirmek için gönderildim.” diyor. Allah cümlemizi ufacık, o ahlâklarından bir nebze… Yani binden bir tane, şu kağıtta bahsettik verin. Barış, bir nebze ahlâk okuyun.
Azim olan Allah, ilmiyle, irfanıyla, güzelliğiyle, beden ruhuyla beraber; ahlâk-ı Muhammedî’den ayırmasın. Şefaatine nail etsin. Mübarek günlerin yüzü hürmetine, üç ayların, cuma günü yüzü hürmetine… Evet dua ahlâktır.
“Allah’ım!
Lütfet ki gittiğimiz her yere barış götürelim;
Bölücü değil, bağdaştırıcı, birleştirici olabilelim.
Nefret olan yere sevgi,
Yaralanma olan yere affedicilik,
Kuşku olan yere inanç,
Ümitsizlik olan yere ümit,
Karanlık olan yere aydınlık
Ve üzüntü olan yere sevinç saçıcı olmayı bize lütfet.”
Çok güzeldir, bu; "Âhlâkımızı tekâmül ettirmeye gönderildim.”
Evet…
Allah’ım!
Kusurları gören değil, kusurları örtenlerden;
Teselli arayanlardan değil, teselli edenlerden;
Anlayış bekleyenlerden değil, anlayış gösterenlerden;
Yalnız sevilmeyi isteyenlerden değil,
Sevenlerden olmamıza yardım et.
Yağmur gibi hiçbir şey ayırdetmeyip
Aktığı her yere canlılık bahşedenlerden,
Güneş gibi hiç bir şey ayırdetmeyip
Işığıyla tüm varlıkları aydınlatanlardan,
Toprak gibi herşey üstüne bastığı halde
Hiçbir şeyini esirgemeyip
Nimetlerini herkese verenlerden,
Ve gece gibi bütün ayıpları sarıp örten,
Âlemin dinlenmesine imkân hazırlayanlardan olmayı
Bize lütfet.
Alan değil veren ellerin,
Affedici olduğu için affedilenlerin,
Hak ile doğan,
Hak ile yaşayan ve Hak ile ölenlerin
Ve sonsuz yaşamda yeniden doğanların
Safına katılmayı bizlere nasip eyle.
Amin!
Amin. Cümlemizi, cümlemizi… Ümmeti Muhammedi. Ümmeti Muhammed, sağlam hali!.. Ahlâka imrenenler, o Hıristiyan âlemi. Bilmiyorlar, onlara da nasip etsin... Şimdi bundan hepiniz aldınız. Almayan varsa alın. O ahlâktır.
“Allah’ı sevmenin övünüşü ve faziletlerini bildirir.
Ey Aziz, Rahim ve şefkatli olan Allah!.. Kullarını sevdiği ve onlara acıdığı için, kendisini sevmenin fayda ve faziletlerini, Kur’an-ı Kerim’in muhtelif ayetlerinde bildirmiştir.”
Elhamdülillah, o hep insana yahu! O hep insana…
“Allah kullarını esirger. Allah kullarını sever. Onlar da O’nu sever. Allah çok tövbe eden ve temizlikte titiz olan kullarını sever. Allah kendisinden korkanları, emir ve yasakları yerine getirenleri sever. Allah iyi kullarını sever. Allah adaletle hükmedenleri sever. De ki: “Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz, o zaman Allah da sizi sever ve günahlarınızı affeder.”
Amenna ve Saddakna. O aranıza sevgi koydu ve birbirinize sevdirdi ve acındırdı.
Allah Sevgisi
“Ey Ademoğlu! Beni seviyorsan, gönlünden dünya sevgisini at.”
İnşallah.
“Çünkü benim sevgimle, dünya sevgisi…”
Dünyayı atmayız. Dünya! Aklı fikri yemeyle, içmeyle, giymeyle, yaşamayla. Dünya bizim bineğimizdir. Dünya atılmaz. Dünyaya da sokulmaz. Bineği sırtımıza almayalım. Birisi bir eşeğe biner, ya ata biner, ya öküze, ama kuvveti var. Onu sırtına alır. Rast gelir, bakar ona... Yahu eşeği sırtına almış! Acaba eşeği sakat mı? Sakat değil. Sevdim de sırtıma aldım. Misal.
Yani dünyamızı sevelim. Sevelim, Allah için sevelim! Allah’ın Resulü’nün yolundan sevelim. Çünkü bineğimiz. Yememiz, içmemiz, giymemiz onunla. Allah’a yanaşmamız onunla. Allah’ın Resulü’nü, birbirimizi sevmesi hep dünya ile oluyor. Dünya terki dünya değil. Terki ukba değil. Binek yapalım. Para olmasa bir dolmuşa binemeyiz. Karnımız aç, birisi bir ekmek veremez. Para çok lazım. Dünyamız çok lazımdır. Allah’ının Resulü’nün kullandığı gibi kullanalım inşallah!
Devam…
“Çünkü benim sevgimle, dünya sevgisi aynı kalpte birleşemez.”
“Ey Ademoğlu! Kalbini ibadetimle boşalt ki, sevgimle doldurayım. Bana dön ki, sana yardımcı olayım. Nafileleri kılmakla bana yaklaşan kulumu severim. Sevince de, onun işiten kulağı, gören gözü ve ayağı olurum.”
Bunları her vakit işitiyorsunuz. Fakat tatbikatı yapalım inşallah.
“İşitmesi, görmesi ve yürümesi benimle olur.”
Amenna ve Saddakna.
“Ey Davut! Ben kulumun kalbinin dünya ve ahîret sevgisinden boş olduğunu görünce sevgimle doldururum. Beni sevenler bana erer. Ey kulum, Bendeki Hakk’ın için Ben seni severim. Sendeki Hakkım içinde sen Beni sev. Beni fazla zikreden kuluma aşık olurum. O zaman da o Bana aşık olur ve Beni bulur.”
Bu hem ayet, hem hadis. Amenna. Elhamdülillah. Hepiniz işitiyorsunuz. Her gün Elhamdülillah.
“Allah sevgisinin fayda ve faziletlerini hadislerle bildirir: Hz. Peygamber (s.a.v.) ümmetine, şefkatle Allah sevgisini müjdelemiş ve nasıl sevileceğinin yollarını bildirmiştir. Nitekim, Hadis-i şeriflerinden Allah’ın yüz rahmeti vardır. Biri halkın birbirine merhamet etmeleri, doksan dokuzu kıyamet gününde Cenab-ı Hakk’ın kullarına merhamet etmesidir. Allah Cemil’dir yani güzeldir. Yani güzeli sever. Allah bir kulunu sevse, yer ve gökteki bütün yaratıklar da onu sever. Allah’ın kullarına olan şefkat ve merhameti bir annenin evladına olan şefkat ve merhametinden çok üstündür.”
Amenna ve Saddakna.
“Allah’ını seven Kur’ân okumasını sever ve ona devam eder. Herkes sevdiği kimseyledir. Allah için seven, Allah tarafından sevilir. Kim ki Allah’ı çok zikrederse, Allah da onu çok sever. Allah, kulları arasındaki samimiyetten hoşlanır. Allah’ a olan aşk ve sevgisini kimseye açılmadan ölen, şehit sevabını kazanır. Aşk ehline bir şey danışmayın, çünkü onların yürekleri yanık, akılları bulanık olduğundan, rey ve tedbirleri olmaz. Kalbinde Allah sevgisi duyan bilsin ki Allah da onu sever. Çünkü o sevgi, ona Allah tarafından gelmiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.), namaz kılarken, mübarek göğsünden bir ses işitir ve nefesinden gül ve reyhan kokusu alınırdı. Hz. Ebubekir Sıddık (r.a.), yüreği sevgi ateşiyle öyle yanıyordu ki mübarek ağzından, yanmış ciğer kokusu alınırdı.”
Sadakallahülaziym!
Allah cümlemize aynı sevgiyi, aynı muhabbeti ihsan etsin inşallah. Amin.
Bunu kim getirdi? Getiren kalksın ayağa. Sana teşekkür ederim. Daha daha inşallah. Dağıtsınlar birer tane alın. Evde bulunsun. Ailenize, ananıza, babanıza, çocuklarınıza ihsan edin. Bunları, bir aileye bir tane. Teşekkür ederim. Evvel ev halkına, çocuklara, okula gidenlere, evde oturan ana babalara. On defa okusun. Yine okuyun. Hadisten almayan alsın. Koy masaya, ondan da alsınlar.
Ne güzel! Allah ve Allah’ının Resulü’nün arasındaki işlerin hepsi güzeldir… Allah ve Allah’ının Resulü’nün arasındaki işlerin hepsi güzeldir. Ruh ile beden güzelliği, hepsini nakşetmiştir.
Cennet Anaların Ayağının Altındadır…
Hepinizin malumudur. Allah’ın Resulü’nün bu Hadisi Şerifi çok yaygın; “Cennetiniz… Cennet anaların ayağının altındadır.” Bu Hadisi, Allah’ın Resulü ispat etmiş. Binlerce hadisi… Fakat biz… Bunu kendine mal etmediler. Ta Amerika’ya götürdüler, mal ettiler. Amerika. O hanımın ismi nedir bilmem. O hanıma mal ettiler.
Bin dört yüz küsur sene sonra, Amerika’ya bağladılar. Olsun yine iyidir. Fakat, söz Hadis’tir. Peygamberin sözüdür. Elhamdülillah! Evet... Çok iyidir. Sana çok teşekkür ederim. Çok güzel, bravo. Allah razı olsun. Çok teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun. Bugünleri, bu halleri; hepiniz birlikte, hepinizden bekleriz inşallah.
Hz.Ömer-i Faruk…
Burada biraraya geliyoruz. Başka yerden, başka yerden. Nereden olursa olsun. Birlik!.. Hz.Ömer-i Faruk’la yılbaşını bitirelim. Hz.Ömer-i Faruk halifeliği zamanında, odasında oturuyormuş. Kızı aklına geliyor. Cahiliyet döneminde… Yılbaşı çok evvel varmış. Kızı dağa götürüp, Hz. İbrahim gibi. Hz. İsmail’i kesecekti ya. O da kızını aldı götürdü. On iki, on, dokuz yaş; diri diri mezara gömecek. Kız evlenmesin erkeklerle diye. O aklına geliyor. Ağlamaya başlıyor. Allah o hidayeti Hz. Ömer’e verdi, o rahmeti de verdi.
O gözyaşıyla kapı çalınıyor. “Buyurun.” diyor. Hemen kapıyı açıyor. Şimdiki gibi şatafatla, on tane odacı, yirmi tane bilmem ne. Kendisi Reisi Cumhur, kendisi hakim, kendi her şey! Hz. Ömer! Dışarıdan gelenler de dostları. Yani bir işleri varmış danışacaklar. Hz. Ömer’i gözyaşıyla görünce, toplamışlar kendilerini.
“Hayrola yahu, Ya Ömer! Selamun Aleyküm.”
“Gelin içeri.” Diyor. “Bir şey yok, merak etmeyin.” diyor. Gözlerini siliyor. Oturuyor. Hoş beşten sonra, “Siz üzüldünüz. Söyleyeyim.” diyor. “Tamamını işte, cehalet zamanında…” diyor. “Herkes kızını; bey de, hamal da, rençper de, kızlarını öldürüyorlardı. Gömüyorlardı. Kimi büyük olduktan sonra, kimi bir yaşında, kimi doğarken, daha anası doğururken, boğup atıyorlardı. O hal.” diyor. “Dokuz yaşında kızım.” diyor. “Anası bir yere gitti. Anası daima kıza nazar ederdi. Ömer götürecek, öldürecek kızı diye, himaye ederdi.” diyor. “Bana bildirmeden, bir gün hanım, babasına gitti. Babası hastaydı.” diyor. “Ben de fırsat buldum. Kızı aldım, geldim. Çukuru açarken, kazmayla, o toprak, kum suratıma sıçradı. Sakalıma sıçradı, sakalıma…” diyor. “Kız kalktı, suratımı böyle çırptı, üzerimdeki tozları çırptı.” “Babacığım üzerin pisleniyor, dedi. Yine bir merhamet gelmedi.” diyor. “Bana, çukuru kazdıktan sonra... Bir ayağımla bastım. Toprağı üzerine dolduruyorum.” diyor. Bu şimdi aklıma geldi de…“Hz. Muhammed’in ümmetindeki Rahmeti, Rızaları aklıma gelirken ağlarım.” diyor.
“Şimdi de güldüreyim sizi.” diyor. “Yılbaşına geliyoruz. Yılbaşı gelirken bütün gençler toplanırdık.” diyor. “Kimi un alırdı, kimi yağ, kimi şeker, vesaire, vesaire… Toplardık.” diyor. Büyük bir kazanda, hamur yapardık. Senin putuna, bilmem ne putuna.” diyor. “Benzeterek, güzel bir put yapardık. Helva!.. Helva olurdu. Helvayı put yapardık.” diyor. “Bir de secde ederdik, hepimiz birlikte puta. Ondan sonra, kim evvel kalkarsa! Kolu mu eline geçer, kafası mı eline geçer. Parçalardık yerdik.” diyor. “Öyle de bir adetimiz vardı.” diyor. Bu sefer onları güldürdü. Misafirleri… Çok evvel varmış…
Şimdi orada bir dua var. Kur’ân. Son ayeti. Başını oku.
Bismillahirrahmanirrahim. Haşr suresi. Bunu geçen Cuma, daha evvel, daha evvel okuduk. Mümkün mertebe ezberleyin. Ezberleyen kim varsa, ezberleyin dedim. Hadi bakalım yahu. Yapmayın yahu.
“Bismillahirrahmanirrahim
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu.
Alimül gaybü veş şehadeh
Huver Rahmanir Rahim.
Huvallahüllezi lâ ilahe illâ Hu
El Melikül, Kuddüsüs, Selâmül, Müminül,
Müheyminül, Azizül, Cebbarül, Mütekebbir;
Sübhanallahi amma yüşrikun.
Huvallahül Halikül, Bariül, Musavviru, lehül Esmaül Hüsna;
Yusebbihu lehu ma fissemâvati vel ard,
Ve Huvel Azizül Hakîm.
Huvel Evvelü, vel Ahirü, vez Zahirü, vel Bâtınü,
Ve Huve alâ külli şeyin Alîm.
Sübhanel ebediyyül ebed
Sübhanel Vahidül Ahad
Sübhanel Ferdis Samed
Sübhane Râfi’issemâi bigayri amed
Sübhane men basadal arda alel mein cemed
Sübhane men halakal halka ve ahsahüm aded
Sübhane men kasemel rızka ve lem yense Ahad
Sübhanellezi lemyettekiz sahibeten ve la veled
Sübhanellezi lem yelid ve lem yuled
ve lem yekün lehu küfüven Ahad
Sübhane men yerâni
ve yesmeu kelâmi
ve yagfiru mekâni ve yerzugni
ve lâ yensâni.
Sübhane Rabbike Rabbil izzeti amma yesifun
ve selâmün alel mürselin
vel hamdü lillahil Rabbil âlemin.”
Yani öğrenen kimse var mı?
“Efendim, Hatim duası var.”
Vakit geçti. Yok mu arkadaşlar? Biraz utanalım yahu. Utanalım yahu. Bunu ezberleyin. Hatim duasını kim okuyacaktı? Ne kadar tembeliz işte. Ya vay…
El Fatiha!...
Bunu da, almayan varsa, alsınlar. Gidiyor musun? Dostlara hep selam. İkindi yaklaşıyor. Burada kılalım yahu!..
Allah razı olsun. Dostlara hep selam. Yahu çocuklar, beni utandırdınız. Beş altı aydır, bunu biriniz öğrenin dedim. Öğrenmemişler yahu. Maksat ki öğrensinler, kalksınlar. Öğrenenler var. Bir tane var. Hacı Yusuf var mı? Bunu öğrendi de… Ondan utanın, bir İngiliz çocuğu. Hacı Yusuf, Allah’a emanet ol!
Ya Allah! Allah hepinizden razı olsun.
İlim, irfan yuvası ol gönül. Gönül…
Ayet, hadis meali olsun gönül!
Sen burada okudun, herkes dinledi. Sofilerin elinden kurtarmak çok zor. Yapıyoruz, hepsini yapıyoruz. Teşekkür ederim. Durmayın. Ya Allah! Allah’a emanet olun.
Hadi, Ya Allah! La ilahe illallah, Muhammeden Resulullallah!
Tekrarına erdirsin İnşallah! Olur mu?
Herkes gönlünden bir şey yazıp getirsin. Hadi bakalım. Ne gelirse yazın. Üç ayları, bayramları, seyranları… Allah tekrarına erdirsin yahu. Şarka gönderelim. Allah’ın rahmeti hepinizin üzerine olsun.
Aleykümselam, Rahmetullah.
Allah’a emanet olun. Allah’ın emaneti hepinizin üzerine olsun.
29 Kasım 1996 Cuma